Adamın biri hamama gitmiş. Adam yakışıklı. Göbek taşına geçmiş oturmuş. Tam o sırada içeriye kendisine tıpatıp benzeyen bir adam daha girmiş. (İnsan bu kadar birbirine benzer mi) diyor? Ama onun etrafında hizmetçiler, korumalar var. Oradakilere soruyor, (Bu kimdir?). (O padişahtır) diyorlar. Padişah olduğu için ona özel oda açıyorlar. Padişah etrafındakilere, (Şimdi buradan gidin) diyor. Adam herkes gittikten sonra padişahın odasına bir bakayım diyor. Kapıyı açınca ne görsün? Padişah ölmüş. (Tam bir fırsat, nasıl olsa bu bana benziyor) diyor. Padişahı sırtladığı gibi göbek taşına bırakıyor, kendisi padişahın yerine geçiyor. Sonra hizmetçilerini çağırıyor. Hizmetçiler, (Emriniz olur) diyorlar. (Hemen gidiyoruz) diyor. Elbiseler giyiniliyor. Saltanat arabasına binip doğru saraya gidiyor. Kendisini ele vermeden harem dairesine girmek istiyor. Harem dairesine girince, (Câriyeler nerede?) diyor. Derken, yüzüne şiddetli bir tokat iniyor. Bir uyanıyor ki, göbek taşında uyuya kalmış. Meğer gördüklerinin hepsi rüyâ imiş… Tokatı atan, (Temizlik yapacağız, geç oldu. Hadi kalk, git buradan!) diyor. (Peki gidiyorum) diyor. Mevlânâ hazretleri buyuruyor ki, “İşte dünyâ budur. Göbek taşına yatarsın, tokatla adamı uyandırırlar. Ne yazık ki, Azrâil aleyhisselâmın uyandırması böyle de olamaz”.