Ebû Hamza Horasânî “rahmetullahi aleyh” hazretleri, zamanın büyük evliyasındandı. Ahmed bin Hanbel “rahmetullahi aleyh” hazretleri ona hürmet eder, tasavvufla ilgili meselelerde ona sormadan cevap vermezdi. Ebû Hamza’nın bir gün ayağında yara çıktı ve ayağına sarmak üzere bir bez istedi. Birisi ona kıymetli olan Mısır ipeği getirdi. O bu ipeği ayağına sardı. Ona; “Niçin böyle yaptın. O pahalı şey sargı bezi olur mu?” dediler. Buyurdu ki: “Ben dünyâya ve dünyâdaki kıymetli şeylere değer vermem. Sofîler dünyâya kıymet vermezler. Bundan dolayı da gam yemezler. Eğer bütün dünyâyı derleyip toplayıp bir dervişin ağzına koysan, o isrâf olmaz. İsrâf, Hak teâlânın rızâsının hilâfına, tersine sarfettiğin şeydir. Hak teâlâ senin dünyânın terkini değil, gönlünden dünyâ sevgisinin terkini ister. Dünyânın hepsi bir kerpiç parçasıdır. Senin ondan nasîbin ancak bir toz kadardır.”