Azîz Mahmûd Hüdâyî “rahmetullahi aleyh” hazretlerinin hanımı hâmile olup doğumu yaklaşmıştı. Fakir oldukları için doğacak çocuğun ihtiyaçlarını alamamışlardı. Çünkü, Hüdâyî hazretleri, kapısına gelen, kendisine el açan fakir ve ihtiyâç sâhiplerine hiç düşünmeden nesi olsa verirdi. Bu sebeple çoğu kere evde yakacak mum bile bulamazlardı. Bu sebeple hanımı; “Bursa kâdılığını bıraktın, medrese hocalığını terkettin. Elindeki malını mülkünü, ona buna vererek harcadın. Dünyâya gelecek yavruya saracak bir bez parçası bile yok!” diye yakınıyordu. Tam bu sırada kapı çalındı. Hüdâyî hazretleri kapıya doğru giderken hanımına da; “Hâtun, Allahü teâlâ istediğin dünyâlığı gönderdi.” buyurdu. Kapıyı açtığında Sultan Ahmed Han’ın hediyelerini ve bir kese içinde gönderdiği bin altını alarak hanımına teslim etti. Hanımı, bununla bütün ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, oğullarından birisine gösterişli bir sünnet düğünü yaptı. Bunu görenler, “Azîz Mahmûd Hüdâyî’yi büyük bilirdik, fakat o da dünyâya meyletti” demeye başladılar. Bunun üzerine şu şiiri söyledi:
Alan sensin, veren sensin, kılan sen,
Ne verdinse odur, dahi nemiz var.