Sadredin-i Konevî hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” türbesine hizmet edenlerden biri rivâyet etti:
Zamanın devlet erkânından yüksek rütbeli bir subay türbeyi ziyârete geldi. Câmide namazı kıldıktan sonra, Sadreddîn-i Konevî’nin nefsini terbiye etmek için yaptırdığı çilehânesini ziyâret etmek istedi. Kapısını açtık. Yalnız bir kişinin namaz kılabileceği büyüklükteki, feyz, bereket, huzûr ve saadet mekânı olan çilehâneye girdi. Uzun bir secdeden sonra cenâb-ı Hakka yalvarmaya başladı. Daha sonra kabr-i şerîfin yanına Sadreddîn-i Konevî’nin huzûruna gelip, Allahü teâlâya, onu vesile ederek uzun bir duâ etti. Biz de âmin dedik. Duâ bitince bize dönerek; “Bizler, ellerimizdeki silâhlar ve diğer askerî güçlerimizle, memleketimizin görünürdeki bekçileriyiz. Fakat huzûrunda bulunduğumuz Sadreddîn-i Konevî ve onun emsali olan büyükler ise, bu memleketin hakîkî kumandanlarıdır. Allahü teâlânın yardımı ve bunların ma’nevî destekleri olmadıkça, bizim görünürdeki güç ve kuvvetimizin hiçbir te’sîri olamaz. Onun için biz, bir memlekete vardığımız zaman, önce o memleketin ma’nevî kumandanlarını ziyâret ederiz” dedi.