Ağlama ya Fatıma!
Üç gün kalmış idi ki, Resûl’ün vefatına,
Cibril aleyhisselam, geldi huzurlarına.
Dedi: (Ya Resûlallah, Rabbin selam ediyor.
Habibim nasıl oldu? diye hatır soruyor.)
O günlerde, Resûle, hediye kabilinden,
Birkaç altın gelmişti, Sahabenin birinden.
Resûlullah görünce, o gelen altınları,
Buyurdu ki: (Dağıtın fukaraya onları.)
Götürüp dağıttılar şehrin fakirlerine.
Velakin ellerinde, bir miktar kaldı yine.
Aliyyül Mürteza’ya, buyurdular ki hemen:
(Sen de, bu altınları götür dağıt tamamen.)
Vefattan bir gün önce idi ki, Resûlullah,
Mescid-i şerifine teşrif etti o sabah.
Gördü ki, Ebû Bekr-i Sıddık’ın arkasında,
Sahabiler saf tutmuş, namaz kılar o anda.
Bu hale sevinerek, tebessüm buyurdular.
Kendi de, en son safta Ebû Bekr’e uydular.
Eshap, Resûlullahı gördü selam verince.
Hastalık geçti sanıp, gark oldular sevince.
Lakin Peygamberimiz, odasına girdiler.
Bundan sonra bir daha, namaza gelmediler.
Bir müddet istirahat ederek, sonra yine,
Aliyyül Mürteza’yı çağırdı hanesine.
Başını, kucağına koyuverdi Ali’nin.
Fakat çok değişmişti, rengi nur cemalinin.
Hazret-i Fatıma da, görünce onu böyle,
Mübarek huzuruna geldi bir üzüntüyle.
Ellerinden tutarak, ağladı için için.
Dedi: (Bizi, kimlere bırakıp da gidersin?
Ey babam, canım babam, sana can feda olsun.
Hasan ve Hüseyin’i kime bırakıyorsun?
Vay babam, senden sonra nice olur halimiz?
Senden sonra, kimlere bakar bu gözlerimiz?)
Duyunca Resulullah, kızının sözlerini,
Hafifçe araladı mübarek gözlerini.
Ve dua eyledi ki Allahü teâlâya:
(Sen sabır ihsan eyle ya Rabbi Fatıma’ya.)
Ve mübarek kızına buyurdu ki o zaman:
(Ey kızım, can çekişme halinde şimdi baban.)
Kendisine bunları söyleyince babası,
İçli iniltilerle, çoğaldı ağlaması.
Hazret-i Ali ise, dedi ki: (Ey Fatıma!
Sus, baban üzülüyor, daha fazla ağlama.)
Peygamber Efendimiz, onun bu dediğini,
İşitip, ikaz etti hemence kendisini.
Buyurdu ki: (Ya Ali, ilişme Fatıma’ya.
Bırak, babası için ağlasın biraz daha.)
Şiirlerle Menkıbeler