KUR’ÂN-I KERÎM
Kendisine bu ilk vahy geldiği zemân, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ne kadar korkduğunu, nasıl telâş etdiğini yukarıda zikr etmişdik. O, kendisine Allahü teâlânın, yeni bir din teblîg etmek gibi, mu’azzam ve güç bir vazîfe vereceğini hiçbir zemân düşünmemişdi. Kendisinin, hıristiyanların çok kerreler iddi’â etdiği gibi, kendiliğinden meydâna çıkmadığı ve kendisine Allahü teâlâ tarafından büyük bir vazîfe verileceğini ve ne sakîl yüklere tehammül edeceğini bilmediği, Müzemmil sûresinin 1-5. âyetlerinde meâlen, (Ey örtüye bürünen Muhammed! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve tertîl ile, ağır ağır Kur’ân oku! Doğrusu biz sana TAŞIMASI GÜÇ BİR VAZÎFE vereceğiz) şeklinde bildirilmekdedir.
Bu vazîfenin ne kadar müşkil olduğu şundan ma’lûmdur ki, Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” islâmiyyeti neşre başlayınca, kendisine pek çok düşmanlar zuhûr etdi. Bütün gayretine rağmen, islâmiyyetin altıncı senesinde, Ömerin “radıyallahü anh” îmân etdiği gün, mü’minlerin mikdârı [(Medâric) ve (Zerkânî)de] 45 erkek ve 11’i kadın olmak üzere ancak 56 kişiye varmışdı. Fekat Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem”, çok dürüst, çok temiz, çok mükemmel bir insan olduğundan ve kendisine Allahü teâlâ tarafından verilen vazîfenin büyüklüğünü bildiğinden hiç yılmamış, bütün tehlükelere, zahmetlere tehammül ederek, bu kudsî vazîfeyi muvaffakiyyet ile îfâ etmişdir.
-devamı var-