Ebü’l-Meyâmin Mustafa Efendi “rahmetullahi aleyh” hazretleri yirmibeşinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır, buyurdular ki;
Tefsîr, kelâm-ı ilâhîden murâd-ı ilâhîyi anlamak demektir. Kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mana yanlış ise, kâfir olur. Hadis-i şerifleri de, sahih veya bozuk olduğunu bilmeden söylemek, sahih olsa bile, günah olur. Böyle kimsenin hadis-i şerif okuması câiz olmaz.
Hadis kitaplarından, hadis nakletmek için, hadis âlimlerinden icâzet almış olmak lâzımdır. Hadis-i şerifte, (Uydurduğu bir sözü, hadis olarak söyleyen kimse, Cehennemde azap görecektir) buyuruldu. Kur’ân-ı kerimi, tefsîr âlimlerinden icâzeti olmayanın da, tefsîr kitaplarından alarak söylemesi ve yazması, câizdir.
Yukarıda bildirilen, tefsîr etmek şartlarını hâiz olan kimse, yazılı icâzeti olmadan tefsîr ve hadis nakledebilir. İcâzet vermek için para almak câiz değildir. Ehliyeti olana icâzet vermek vâcibdir. Ehliyeti olmayana icâzet vermek haramdır. Hadis-i şerifte, (Kur’ân-ı kerime, ehliyeti olmadan mana veren, Cehennemde azap görecektir) ve (Bilmediğini hadis olarak söyleyen, Cehennemde azap görecektir) ve (Kur’ân-ı kerime kendi görüşüne göre mana veren Cehennemde azap görecektir) buyuruldu.