Muhammed Ma’sûm Fârukî “kuddise sirruh” hazretleri buyurdular ki;
Açlık, uzlet, uykusuzluk gibi nefse zulüm olan şeyler, insanları bir manevi âleme doğru götürür. Bu insanın imanı varsa, bu insan mümin ise, bu hâl ikiye ayrılır. Ya ârif olur, marifet ehli olur veya keramet ehli olur. Eğer mümin değilse, bid’at ehli veya dinsiz ise, onların da üstün halleri, cila sürülmüş bir tahtanın parlatılması gibidir. Cila sürülmüş tahtaya bakan kendini görür ama ateşe atılınca yanar. Çünki iman nurdur, bu cila küfürdür. Mü’minde ise bu, ayna gibidir. Mü’min olmayanda formika gibidir, cilalanmış ama keramet gibi görülen bazı şeylerin hepsi zuhur eder. Marifet ehlinin uğraşma sahası, konuşma sahası yalnız ahiretdir, Allah’tır. Hiç O’ndan başka birşeyle uğraşmaz. Keramet ehlininki ise hem hâlık, hem mahluk. Ama ne olursa olsun yine mahlukla uğraştığı için kibir olabilir. Çünki kerametlerini görüyorlar, uçuyor, gidiyor, geliyor. Bunların hepsi, tamamı harikadır yani fevkaladelikdir. Peki, marifet ehli ile, harika ehli arasındaki fark nedir? Halık ile mahluk kadardır. Peki nasıl belli olur? Marifet ehli, yalnız ve yalnız, karşısındaki insanın salih olup olmamasıyla ilgilenir, insanlarla sadece bu kadar ilgilenir, onun tek derdi Allahü teâlâdır, ahirettir, peygamberdir. Onlar hiç insanların halleri ile, paralarıyla ilgilenmezler. O’nlar insanların, ehli nar mı, ehli Cennet mi olduklarını firasetleriyle anlarlar. Eğer bid’at ehli, büyüklerin hallerinden anlatırlarsa, büyüklerin sözlerinden bahsederlerse bunları marifet ehli zannedersiniz. Çünkü hep onlardan bahsediyor, onlardan anlatıyor. Bu, çöpçünün eline düşen elmas gibidir. Bu elmas çöpçüye birşey kazandırmaz. Çünki, din zahirdir, mutlaka islamiyete uymak şarttır. Dine uymayan tek hareketi varsa, onun dinden bahsetmesi, onun hallerden bahsetmesi, tamamen hırsızın, uğursuzun, kumarcının yahut da çöpçünün elindeki elması anlatmasına benzer ki, bu elmas ona bir şey kazandırmaz. Çünki elmas, müminin elinde elmastır. Eğer bir mü’min, bir harama mübtela olmuşsa, haramla uğraşıyorsa, içki içiyor, kumar oynuyor veyahut da harama, günaha dikkat etmiyorsa, bu işlediği haram, buhar olur insan vücudunda. Dağılır her tarafa. Büyüklerden, kitaplardan aldığı feyz, bir miktar kalabilir hemen gider. Yani o buhar, sidreden içeri, kalbe girmez. Dolayısıyla, o kalbe o feyzin girmesi için o buharın, o bulutun olmaması lazım. İşte ahir zamanda insanların haramdan sakınması çok ama çok zor olduğu için sohbeti dinler, kapıdan çıkınca herşey biter.