Ya’kûb-i Çerhî “rahmetullahi aleyh” hazretleri buyurdu ki;
Bütün ibâdetlerden maksat, Allahü teâlâyı anmaktır, demişlerdir. Bedende kalp nasıl ise, bütün ibâdetlerde de zikr öyledir. Allahü teâlâ’dan gâfil olunca, ibâdetlerden beklenen fâide hâsıl olmaz. Zikr de, ihlâssız olunca, beklenen fâideyi vermez. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” (Hâlis ve muhlis olarak Lâ ilâhe illallah… diyen Cennete girer) buyurdu. “Bunun ihlâsla olması nasıldır?” dediklerinde; (Bu kelimeyi söyleyenin kendini harâmlardan korumasıdır) buyurdu. Yani bu şekilde bu kelimeyi söylemekle kalp düzelir ve o kimsenin hâllerinde ve fiillerinde istikâmet hâsıl olur.
Zâhir ve bâtın istikâmet ele geçince de, sonsuz se’âdete kavuşmuş olur. Zâhirin istikamette olması demek, dînimizin zâhir hükümlerinin hudûduna, yani emir ve yasaklara, büyüğü ve küçüğü ile riâyet etmektir. Bâtının, kalbin istikâmeti ise, hakîkî îmâna erişmesidir. Yüksek hocamız, bu hakîkî îmânı, kalbi Allahü teâlâdan alıkoyan bütün fayda ve zararlardan temizlemektir, ifâdesi ile açıkladılar. Onlara, bu dünyâdan ayrılacakları vakit rahmet melekleri iner ve bu melekler ona; Âhıretin azâbından korkma ve bu dünyânın râhatını kaçırdın diye üzülme. Size va’d olunan Cennetin müjdesi budur. Bu Cennette, sizin istediğiniz her şey vardır. Bütün bu nimetler, sizin merhamet ve mağfiret olunmanız yanında düşük, bunlar da Allahü teâlâyı görmeniz yanında aşağı kalır, derler. Gafletle olan zikr bu kadar fâide sağlamaz. Belki büyük korku da olur.
Denildi ki “Allah deyip de, kalbi Allahü teâlâ’nın hükümlerinden gâfil olanın hasmı, bu dünyâda da ahırette de Allahdır.” Akşâm ve sabâh zikr eden, zikr edenlerden olur, gâfillerden olmaz. Hiçbir âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifte, zikrin yüksek sesle olacağı tasrih edilmemiştir. Hep gizli, sessiz olması emir edilmiştir.
Zâhir ve bâtın istikâmet ele geçince de, sonsuz se’âdete kavuşmuş olur. Zâhirin istikamette olması demek, dînimizin zâhir hükümlerinin hudûduna, yani emir ve yasaklara, büyüğü ve küçüğü ile riâyet etmektir. Bâtının, kalbin istikâmeti ise, hakîkî îmâna erişmesidir. Yüksek hocamız, bu hakîkî îmânı, kalbi Allahü teâlâdan alıkoyan bütün fayda ve zararlardan temizlemektir, ifâdesi ile açıkladılar. Onlara, bu dünyâdan ayrılacakları vakit rahmet melekleri iner ve bu melekler ona; Âhıretin azâbından korkma ve bu dünyânın râhatını kaçırdın diye üzülme. Size va’d olunan Cennetin müjdesi budur. Bu Cennette, sizin istediğiniz her şey vardır. Bütün bu nimetler, sizin merhamet ve mağfiret olunmanız yanında düşük, bunlar da Allahü teâlâyı görmeniz yanında aşağı kalır, derler. Gafletle olan zikr bu kadar fâide sağlamaz. Belki büyük korku da olur.
Denildi ki “Allah deyip de, kalbi Allahü teâlâ’nın hükümlerinden gâfil olanın hasmı, bu dünyâda da ahırette de Allahdır.” Akşâm ve sabâh zikr eden, zikr edenlerden olur, gâfillerden olmaz. Hiçbir âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifte, zikrin yüksek sesle olacağı tasrih edilmemiştir. Hep gizli, sessiz olması emir edilmiştir.