İmâm-ı Rabbânî hazretleri “kuddise sirruh” buyurdu ki:
Ramazân-ı şerîfin son on gününde buyurdu ki: “Bu gün son derece güzel bir hâl zâhir oldu. Yatağımda uzanmış yatıyordum. Gözlerimi kapamıştım. Yatağımın üzerine bir başkasının gelip oturduğunu hissettim. Bir de ne göreyim, evvelkilerin ve sonrakilerin seyyidi, efendisi Peygamberimizdir “sallallahü aleyhi ve sellem”. Buyurdu ki: “Senin için icâzet yazmağa geldim. Hiç kimseye böyle bir icâzet yazmadım.”Gördüm ki, o icâzetnâmenin metninde bu dünyâya âit büyük lütuflar yazılı idi. Arkasında da öbür dünyâya âit, çok inâyetler yazmışlardı.”
Birgün amellerimdeki kusuru görme hâli beni kapladı. Büyük bir pişmanlık ve kırıklık içinde iken “Allahü teâlâ için tevâzu göstereni, Allahü teâlâ yükseltir” hadîs-i şerîfi gereğince, şöyle bir nidâ geldi: “Seni ve kıyâmete kadar seninle vâsıtalı ve vâsıtasız olarak tevessül, vesîle edenleri mağfiret eyledim.”
Eğer bu dünyâyı ve içerisindekileri Allahü teâlânın beğendiği, râzı olduğu bir işe vermekle, onun rızâsına uygun bir iş yapılacağı bildirilse, bunu büyük bir gani’met biliniz. Bu, bir kimsenin kırık saksı parçaları ile, dünyânın en kıymetli mücevheratını satın almasına benzer.”