Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri (kuddise sirruh), (Râbıta-i şerife) kitabında buyuruyor ki:
Mâide sûresinin otuzbeşinci âyetinde meâlen, (Ona kavuşmak için vesîle arayınız) buyuruldu. Bu emrdeki vesîle, ya’nî vâsıta, bir şarta bağlanmamış, mutlak olarak, ya’nî umûmî olarak bildirilmişdir. İbâdetler, zikrler, düâlar ve Evliyânın rûhları bu emrin içinde bulunmakdadır. Umûmî olan bu emri sınırlamağa kalkışmak, âyet-i kerîmeye iftirâ etmek olur. Vesîlenin Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” olduğunu, İmrân sûresinin otuzbirinci âyet-i kerîmesi bildiriyor. Bu âyetde meâlen, (Allahü teâlâyı seviyorsanız, bana tâbi’ olunuz! Allahü teâlâ, bana tâbi’ olanları sever) buyuruldu. Müslimân olduğunu söyliyen herkesin buna inanması lâzımdır. (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) hadîs-i şerîfi, âlimlerin, Velîlerin “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” de vesîle olduğunu göstermekdedir. Âyet-i kerîmedeki, (Tâbi’ olunuz) emrine uymak için, sevmeden tâbi’ olmak mümkin olamaz.
(Buhârî) kitâbında diyor ki, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” kalbinden ve hayâlinden Resûlullahın hiç ayrılmadığını söyledi. Hattâ halâda bile hayâlinde olduğundan şikâyet etdi.
Tevbe sûresinin yüzyirminci âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler! Allahdan korkunuz! Sâdıklarla berâber bulununuz!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîmede de (Berâber bulunmak) bir şarta bağlanmamış, mutlak olarak, umûmî olarak emr olunmuşdur. Bundan dolayı, beden ile ve rûh ile berâberlik demekdir. Beden ile berâberlik, sâdıkların yanında edeb ile, saygı ile ve sevgi ile bulunmakdır. Rûh ile berâberlik ise, Allahü teâlânın sevdiği sâdık bir kulunu, saygı ile hâtırlamakdır.