İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri “rahmetullahi aleyh” buyurdu ki;
Kâmil bir hocanın elinde terbiye olunan bir insan, kısa bir süre içerisinde maksadına kavuşur. Bunun misâli dağlardaki meyvalar ile bahçelerdeki meyvalardır. Yâni dağlardaki ağaçların meyvaları terbiye ve bakım görmedikleri için geç olgunlaşır ve tatlı olmazlar. Fakat bostanlarda bahçıvanların bakımıyla yetişen ağaçların meyvaları hem kısa zamanda olgunlaşır hem de çok lezzetli olur.
Kelime-i tevhîd ile zikr etmenin faydasını talebesine şöyle anlattı: Kelime-i tevhîd; söyliyenin korkusunu ve hayâlindeki düşünceleri giderir. Allahü teâlânın diğer isimleri ile yapılan zikrde hayâle gelen düşünceler tamâmen gitmez. Hayâl gâlip olup, talebe, bir makâmın sâhibi oldum sanır. Hâlbuki, kavuştuğu makam hayâlidir. Makam, kalbî ve aynî değildir. Ben böyle iddiâcılarla karşılaştım. Bunlardan bâzısı; “Ben her gece mîrâc ederim.” diye iddiâ ederdi. Bâzıları da; “Bana günah zarar vermez.” diyerek, bozuk îtikâdda idi. Bu düşünceleri hayâlden gelme idi. Bu ise mekr-i ilâhîdir, yâni Allahü teâlânın aldatarak, nîmet şeklinde gösterdiği musîbetlerdir. Evliyâdan Ebû Ali Rodbârî’den; “Bir kimse günah işler ve; “Bana helâldir. Çünkü ben öyle bir dereceye yükseldim ki, günahlar bana zarar vermez bana tesir etmez.” derse, bu kimse hakkında ne dersiniz?” diye sorulunca, cevâben; “Öyle bir makâma kavuştuğunu söyleyen, kavuştu fakat Cehennem’e kavuştu. Yoksa Cennet’e ve Hakk’a kavuşmadı. Çünkü, haram olan şeylerin helâl olacağı makam yoktur. Haram olan, her makamda haramdır. Her âlim kendi makâmına uygun amel işler. Yükselmeye mâni olan işlerin yanına uğramazlar. İşte bir asırdır âlemde hak ve doğru sûretinde, bâtıl olan işleri yapanlar meşhûr oldu.” buyurdu.
Kelime-i tevhîd ile zikr etmenin faydasını talebesine şöyle anlattı: Kelime-i tevhîd; söyliyenin korkusunu ve hayâlindeki düşünceleri giderir. Allahü teâlânın diğer isimleri ile yapılan zikrde hayâle gelen düşünceler tamâmen gitmez. Hayâl gâlip olup, talebe, bir makâmın sâhibi oldum sanır. Hâlbuki, kavuştuğu makam hayâlidir. Makam, kalbî ve aynî değildir. Ben böyle iddiâcılarla karşılaştım. Bunlardan bâzısı; “Ben her gece mîrâc ederim.” diye iddiâ ederdi. Bâzıları da; “Bana günah zarar vermez.” diyerek, bozuk îtikâdda idi. Bu düşünceleri hayâlden gelme idi. Bu ise mekr-i ilâhîdir, yâni Allahü teâlânın aldatarak, nîmet şeklinde gösterdiği musîbetlerdir. Evliyâdan Ebû Ali Rodbârî’den; “Bir kimse günah işler ve; “Bana helâldir. Çünkü ben öyle bir dereceye yükseldim ki, günahlar bana zarar vermez bana tesir etmez.” derse, bu kimse hakkında ne dersiniz?” diye sorulunca, cevâben; “Öyle bir makâma kavuştuğunu söyleyen, kavuştu fakat Cehennem’e kavuştu. Yoksa Cennet’e ve Hakk’a kavuşmadı. Çünkü, haram olan şeylerin helâl olacağı makam yoktur. Haram olan, her makamda haramdır. Her âlim kendi makâmına uygun amel işler. Yükselmeye mâni olan işlerin yanına uğramazlar. İşte bir asırdır âlemde hak ve doğru sûretinde, bâtıl olan işleri yapanlar meşhûr oldu.” buyurdu.