Şerefüddîn İbn-i Ebî Asrun “rahmetullahi aleyh” hazretleri Şafiî fıkıh âlimidir, buyurdular ki;
Rükû’de ve secdelerde tesbîh en az üç kerredir. Çoğu yedi veya onbirdir. İmâm için ise, cemaatin hâline göredir. Kuvvetli bir insanın, sıkıntısı olmadığı zamanlarda, yalnız kılarken, tesbîhleri, en az miktarda söylemesi, ne kadar utanacak bir hâldir. Hiç olmazsa, beş kerre söylemelidir. Secdeye yatarken, yere daha yakın âzâyı, yere daha evvel koymalıdır. O hâlde, önce dizler, sonra eller, daha sonra burun, en sonra da alın konur. Dizlerden ve ellerden, evvelâ sağlar yere konur. Secdeden kalkarken, yukarıda olan âzâ evvel kaldırılır. O hâlde, evvelâ alın kaldırılmalıdır. Ayakta iken, secde yerine, rükû’de iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere veya kucağına bakılır. Bu söylediğimiz yerlere bakıp da, gözler etrâfa kaymaz ise, namaz, cemiyetle kılınabilir. Yâni kalb de, dünya düşüncelerinden kurtulabilir. Huşû hâsıl olur. Nitekim, Peygamberimiz böyle buyurmuştur.
El parmaklarını rükû’de açmak ve secdede birbirlerine yapıştırmak sünnettir. Bunlara da dikkat etmelidir. Parmakları açık yâhut bitişik bulundurmak sebepsiz, boş şeyler değildir. İslâmiyyetin sahibi [yâni Peygamberimiz] faydalarını düşünerek böyle yapmıştır. Bizler için, İslâmiyetin sahibine uymak kadar büyük bir fayda yoktur “aleyhissalevâtü vesselâm”.