Efdalzâde Hamid Efendi “rahmetullahi aleyh” Osmanlı Devleti’nin yedinci şeyhülislâmıdır, buyurdular ki;
Erkek veya kadın, bir Müslüman, âlimlerin söz birliği ile küfre sebep olacağını bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebep olduğunu bilerek, amden [yâni tehdîd edilmeden, istekle] veya başkalarını güldürmek için söyler, yaparsa, manasını düşünmese dahî, îmanı gider. (Mürted) olur. Buna (Küfr-i inâdî) denir. Eğer bunun küfre sebep olduğunu bilmeyip, amden söyler, yaparsa, yine mürted olur. Buna (Küfr-i cehlî) denir. Çünkü, her Müslümanın, bilmesi lâzım olan şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür değil, büyük günahtır. Küfr-i inâdî ve küfr-i cehlî ile mürted olanın, nikâhı bozulur. Zevcesinden vekâlet alarak, iki şâhit yanında veya câmide cemaat ile (Tecdîd-i nikâh) yapması lâzım olur. İkiden fazla tecdîd için (Hulle) lâzım olmaz. Küfre sebep olan sözü, hatâ ederek [yâni amden olmayıp, yanılarak] veya tevilli olarak veya ikrâh [tehdîd] edilerek söylerse, mürted olmaz ve nikâhı bozulmaz. Küfre sebep olması, âlimler arasında ihtilâflı olan bir sözü amden söyleyen mürted olmaz ise de, bunun tevbe ve istigfâr etmesi ve tecdîd-i nikâh yapması ihtiyâtlı olur.