Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbına karşı buyurdu ki, (Siz, öyle bir zamânda geldiniz ki, Allahü teâlânın emrlerinin ve yasaklarının onda birini yapmaz iseniz, helâk olur, Cehenneme gidersiniz. Sizden sonra öyle müslümânlar gelecek ki, Allahü teâlânın emrlerinin ve yasaklarının onda birini yapabilseler, Cehennemden kurtulurlar). İşte bizim zamânımız, o zamândır ve müjdelenenler de şimdiki müslümânlardır…
İslâmiyyetin emrlerini bildirmek için, hârika işler yapmak, kerâmet sâhibi olmak şart değildir. Bilenlerin, bilmiyenlere öğretmeleri lâzımdır. Elimde gücüm, kuvvetim yokdu da, islâmiyyetin yasak etdiği şeylerin kötülüklerini söyliyemedim diyerek, özr ve bahâne ileri sürmek, kıyâmetde insanı azâbdan kurtaramıyacakdır. İnsanların en iyileri olan Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” islâmiyyetin emrlerini, yasaklarını bildirirlerdi. Ümmetleri mu’cize isteyince, (Mu’cizeleri, Allahü teâlâ yaratır. Bizim vazîfemiz Onun emrlerini bildirmekdir) buyururlardı. Allahü teâlâ dilerse, ümmetlere merhamet ederek, inanmaları, se’âdete kavuşmaları için, o ânda mu’cize yaratırdı. Her ne olursa olsun, islâmiyyeti bildirmek, gençlere öğretmek, fâidelerini açıklamak, düşmanların yalanlarını, iftirâlarını cevâblandırmak elbette lâzımdır. Bilenler, bildirmezlerse, cezâdan, azâbdan kurtulamıyacaklardır. Bu vazîfeyi yaparken, fitne çıkarmamağa, dikkat etmelidir. Dikkat ile çalışırken, kendine bir sıkıntı gelirse, bunu ni’met bilmelidir. Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” Allahü teâlânın emrlerini bildirirlerken, görmedikleri sıkıntılar, çekmedikleri işkenceler kalmadı. Onların en üstünü “aleyhim minessalevâti efdalühâ ve minettehıyyâti ekmelühâ” buyurdu ki, (Hiçbir Peygambere, benim çekdiğim eziyyet çekdirilmedi). Vesselâm.
-devamı var-