CUM’AYA DÂİR
5
– dünden devam –
Hutbenin hepsini arabîden başka dil ile okumak veyâ hem arabî, hem de tercemesi ile birlikde okumak mekrûhdur. Hutbenin hepsini arabî okumak vâcibdir. Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, her hutbesini yalnız arabî okumuşdur. (Bahrür-râık) kitâbında, bayram nemâzlarını anlatırken diyor ki, (Terâvîh ve Küsûf nemâzlarından başka nâfile nemâzlar cemâ’at ile kılınmaz. Bayram nemâzları hep cemâ’at ile kılındığı için, nâfile olmadıkları, vâcib oldukları anlaşılır). Görülüyor ki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” devâmlı olarak yapdığı ibâdetin vâcib olduğu anlaşılmakdadır.
Allâme Zebîdî “rahime-hullahü teâlâ”, (İhyâ) şerhınde diyor ki, (Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” devâmlı yapdığı ibâdet vâcib olur. Farz olduğunu göstermez.) Allâme müftî Ebüssü’ûd efendi “rahime-hullahü teâlâ”, (Feth-ullah-ilmu’în) kitâbında diyor ki, (Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” devâmlı olarak yapması, bunun vâcib olduğunu gösterir.) [İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ”, abdestin sünnetlerinde buyuruyor ki, (Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” devâmlı yapdığı ibâdet, hiç terk etmemiş ise, sünnet-i müekkede olur. Terk etmemekle berâber, terk edeni inkâr etmiş ise, vâcib olur. Çünki, inkâr etmemek, hükmen terk etmek olur. Bunun içindir ki, Ebüssü’ûd efendi, hiç terk etmeden devâm etdiği şey, vâcib olur demişdir.) Her ikisini de özrsüz terk etmenin tahrîmen mekrûh olduğunu, nemâzın mekrûhlarının sonunda bildirmekdedir.]
– devamı var –