İLM-İ AHLÂK VE
İSLÂMİYYETDE AHLÂK TERBİYESİ
11
ÜÇÜNCÜ BÂB
– dünden devam –
İster kâfir ol, ister Kâ’beyi yak,
istersen şerâb iç, yalnız kırma kalb!
diyerek islâmiyyetden ayrıldılar. Hâlbuki, dînin harâm etdiği herşey zulmdür. İster başkasına, isterse kendi kendine yapılması harâm olan herşey zulmdür. Zâlimler, ekseriyâ mâlı, mülkü, mevkı’i çok olanlardır. Mazlûmların çoğu da, fakîrlerdir. Orta hâlli olanların çoğu, adâleti gözetenlerdir.
İyi huyların hepsi vasatî [ortalama] mikdârlardır. Herbirinin aşırı veyâ az olması, birer kötü huy olur. Bu muhtelif kötü huylar için, belki her lisânda, ism bile bulunmaz. Fekat, düşünülürse, ma’nâları [ne demek oldukları] kolay anlaşılır.
İnsanda bulunması lâzım olan güzel ahlâkdan, ba’zısı vardır ki, ne kadar çok olursa, iyiliği de o kadar artar zan olunur. Hâlbuki öyle değildir. Her iyi huyun bir sınırı vardır. O sınırı aşınca, iyilik gider, kötülük olur. İyi huyun az olması kötülük olacağı ise, kolay anlaşılır. Şecâ’at ve sehâvet bunlara misâldir. Bu iki iyi huyun aşırı, fazla olanları tehevvür ve isrâfdır. Câhiller, hele, İslâm ahlâkını bilmiyenler, isrâf edeni, çok cömerd sanır ve överler. Tehevvür edenlere de, çok cesûr, kahraman derler. Hâlbuki, korkak ve hasîs olana hiç kimse, kahraman ve cömerd demez. İnsanda bulunması lâzım olan güzel ahlâkdan ba’zısı da vardır ki, az olunca iyi zan olunur. Aşırı, çok olunca, kötülüğü belli olur. Tevâdu’ böyledir. İnsanda kibrin bulunmaması demekdir. Bunun noksan olması tezellüldür. Tezellülü, tevâdu’dan ayırmak güçdür. Hattâ çok kimse, dilencinin zilletini, âlimin tevâdu’u ile karışdırır. Çünki, kibrsizlik onda da çokdur. Onu da çok iyi sanır.