TEHEVVÜR – 4
İslâmiyyetden, kitâbdan almayıp da, kendi kafasından çıkarıp, sert, hiddetli va’z vereni dinlememek de, bunun gadabına sebeb olur. Bunun ilâcı, doğruyu, yumuşak ve tatlı söylemekdir. Hazret-i Hasen ve Hüseyn “radıyallahü teâlâ anhümâ” çölde gidiyorlardı. Bir ihtiyârın abdest aldığını gördüler. Abdesti doğru almıyor, şartlarına uymuyordu. Yaşlı olduğu için, böyle abdest sahîh olmaz demeğe sıkıldılar. Yanına giderek, mubârek efendim! Birbirimizden dahâ iyi abdest aldığımızı söylüyoruz. Bir abdest alalım. Hangimizin haklı olduğunu bize bildir, dediler. Önce Hasen, sonra Hüseyn güzel bir abdest aldılar. İhtiyâr, dikkatle bakdı. Evlâdlarım! Abdest almasını şimdi sizden öğrendim, dedi.
İbrâhîm aleyhisselâm, ikiyüz mecûsîye ziyâfet verdi. Bize ne emr edersen yapalım dediler. Sizden bir dileğim var, buyurdu. O nedir? dediklerinde, benim Rabbime bir kerre secde etmenizi istiyorum dedi. Aralarında konuşdular. Bu ihtiyârın ihsânları, ziyâfetleri meşhûrdur. Bunu kırmayıp, bir secde eder, sonra gidip yine tanrılarımıza tapınırız. Bir zararı olmaz dediler. Bunlar secdede iken, İbrâhîm aleyhisselâm, (Yâ Rabbî! Gücümün yetdiği bu kadar! Dahâ fazlasını yapdırmak elimden gelmiyor. Bunları hidâyete, se’âdete kavuşdurmak, ancak senin kudretindedir. Bunlara müslimânlık nasîb eyle!) dedi. Düâsı kabûl olup, hepsi müslimân oldu. Harâm işleyecek kimseye gizlice nasîhat edilir. Harâm işlemekde olana, tatlılıkla orada söylenir. Herkese önce gizli, tenhâda nasîhat vermek, dahâ te’sîrli olur.
– devamı var –