KİBR – 10
Hadîs-i şerîfde, (Âlim olduğunu söyliyen kimse, câhildir) buyuruldu. Her sorulana cevâb veren, her gördüğünden ma’nâ çıkaran ve her yerde bilgi satan kimse, câhilliğini ortaya koyar. Bilmiyorum, öğrenip de söylerim diyen kimsenin, derin âlim olduğu anlaşılır. Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem”, en kıymetli yer neresidir, denildikde, (Bilmiyorum, Rabbim bildirirse söylerim) demişdir. Bunu Cebrâîl aleyhisselâma sormuş, ondan da, aynı cevâbı almışdır. O da, Allahü teâlâya sormuş, (Mescidler)dir cevâbını almışdır. A’râf sûresinin (Afv et ve ma’rûfu emr et) meâlindeki yüzdoksansekizinci âyet-i kerîmesi gelince, Cebrâîl aleyhisselâmdan bunu açıklamasını istemiş, o da, Rabbimden öğreneyim, diyerek gitmişdir. Tekrâr geldiğinde, Allahü teâlâ, (Senden uzaklaşana yaklaş! Senden esirgeyene ihsân et! Sana zulm edenleri afv et!) emrini verdi dedi. Şa’bî “rahime-hullahü teâlâ”, kendisine sorulanlardan birine bilmiyorum deyince, sen Irak memleketinin müftîsisin. Bilmiyorum demek, sana yakışır mı? dediklerinde, meleklerin üstünleri bilmiyoruz dediler. Benim söylememden ne çıkar, buyurdu. İmâm-ı Ebû Yûsüf “rahime-hullahü teâlâ”, bir sü’âle bilmiyorum deyince, hem Beyt-ül-mâldan ma’âş alıyorsun, hem de cevâb vermiyorsun, dediler. (Beyt-ül-mâldan, bildiklerim kadar ücret alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, Beyt-ül-mâlda bulunanların hepsi yetişmezdi) dedi. Nefsine uymayan câhil ile arkadaşlık etmek, nefsinin esîri olan din adamı ile arkadaşlık etmekden iyidir. Din adamı olduğu için tekebbür etmek, câhil olmanın alâmetidir. Çünki, ilm, tevâdu’a sebeb olur, kibrden men’ eder.