[Ya’nî Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” görünüşü, tanınması]
13-
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” halasının oğlu olan bu mel’ûn (Ubeydüllah bin Cahş), karısı Ümm-i Habîbeyi de “radıyallahü anhâ” dinden çıkıp zengin olmağa cebr ve teşvîk etdi ise de, kadın, fakîrliğe ve ölüme râzı olacağını, fakat Muhammed aleyhisselâmın dîninden çıkmıyacağını söyleyince, bunu boşadı. Sürünerek, sefâletden ölmesini bekliyordu. Fakat, az zemânda kendi öldü. Ümm-i Habîbe, Mekkedeki Kureyş kâfirlerinin baş kumandanı Ebû Süfyânın kızı idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, o zamânlarda, Kureyş orduları ile, çok çetin muhârebelerle uğraşıyordu ve Ebû Süfyân, islâmiyyeti yok etmek için son gayreti ile çarpışıyordu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Ümm-i Habîbenin dîninin kuvvetini ve başına gelen çok acı hâli işitdi. Necâşîye mektûb yazıp, (Oradaki Ümm-i Habîbe ile evleneceğim. Nikâhımı yap! Sonra, kendisini buraya gönder!) şeklinde talebde bulundu. Necâşî dahâ önce müslümân olmuşdu. Mektûba çok hurmet edip, oradaki müslümânları serâyına dâ’vet ederek, ziyâfet verdi. Hicretin yedinci senesinde nikâh yapılıp, hediyye ve ihsânlarda bulundu. Bu sûretle, Ümm-i Habîbe, îmânının mükâfâtına kavuşarak, orada zengin ve râhat oldu. Onun sâyesinde, oradaki müslümânlar da râhat etdi. Cennetde, kadınlar kocalarının yanında bulunacakları için, Cennetin en yüksek derecesi ile de müjdelenmiş oldu ki, dünyânın bütün zevk ve ni’metleri, bu müjde yanında pek küçük kalır. Bu nikâh, Ebû Süfyânın “radıyallahü teâlâ anh” ilerde müslümân olmakla şereflenmesini hâzırlıyan sebeblerden birisi oldu. Görülüyor ki bu nikâh, kâfirlerin iftirâlarının ne kadar yanlış ve çürük olduğunu bildirdiği gibi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” aklının, zekâsının, dehâsının, ihsânının ve merhametinin derecesini de göstermekdedir.
İkinci misâl olarak; hazret-i Ömerin “radıyallahü anh” kızı Hafsa “radıyallahü anhâ” dul kalmışdı. Hicretin üçüncü senesinde, Ömer “radıyallahü anh”, Ebû Bekre ve Osmâna “radıyallahü anhümâ” kızımı alır mısın dedikde, düşüneyim, demişlerdi. Birgün, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, her üçü ve başkaları yanında iken, (Yâ Ömer! Seni üzüntülü görüyorum, sebebi nedir?) diye sordu. Bir şişedeki mürekkebin rengi kolay görüldüğü gibi, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” de, herkesin düşüncesini, bir bakışda anlardı. Lüzûm görürse sorardı. Ona, hattâ herkese doğru söylememiz farz olduğundan, Ömer de, (Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Kızımı Ebû Bekre ve Osmâna “radıyallahü anhüm” teklîf etdim, almadılar) gibi cevâb verdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, en çok sevdiği üç Eshâbının üzülmesini hiç istemediğinden, onları sevindirmek için, hemen buyurdu ki, (Yâ Ömer! Kızını, Ebû Bekrden ve Osmândan “radıyallahü anhüm” dahâ iyi birisine versem ister misin?). Ömer şaşırdı. Çünki, Ebû Bekrden ve Osmândan “radıyallahü anhüm” dahâ yüksek ve dahâ iyi kimse olmadığını biliyordu. (Evet, yâ Resûlallah!) dedi. (Yâ Ömer, kızını bana ver!) buyurdu. Bu sûretle, Hafsa “radıyallahü anhâ”, Ebû Bekrin ve Osmânın ve bütün mü’minlerin anneleri oldu ve bunlar, ona hizmetçi oldu ve Ebû Bekr ve Ömer ve Osmân “radıyallahü teâlâ anhüm”, birbirlerine dahâ yakın ve dahâ sevgili oldular “radıyallahü teâlâ anhüm”.
-devamı var-