Huzurpınarının güzîde üyelerinin, Mevlid kandilini tebrik ederiz,
bu gece husûsî dualarınızı istirhâm ederiz efendim.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki;
(Kıyâmet günü, önce gelenlerin ve sonra gelenlerin seyyidiyim. Hakîkati bildiriyorum, öğünmüyorum.)
Rebî’ul-evvel ayının onbirinci ve onikinci günleri arasındaki gecedir. Dünyâdaki bütün insanlara Peygamber olarak gönderilen, Peygamberlerin sonuncusu ve en üstünü Muhammed Mustafâ aleyhisselâmın doğduğu gecedir. Mîlâdın 571.ci senesinde doğdu. Bu gece, Kadr gecesinden sonra, en kıymetli gecedir. Bu gece, O doğduğu için sevinenler afv olur. Bu gece, Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem tevellüdü zemânlarında görülen hâlleri, mu’cizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevâbdır. Kendileri de anlatırdı. Bu gece, Eshâb-ı kirâm radıyallahü anhüm de, bir yere toplanıp, okurlar, anlatırlardı.
Nasıl sevmiyeyim ki, bedenimde canımsın,
Hürmetine var oldum, sebebi hayatımsın.
Damarımda kanımsın, bana benden yakınsın,
Sen âşıklara mâ’şûk ve hep canlara cânân.
Her derde devâ sensin, her rûha şifâ sensin,
Göze sürme, başa tâç, kalblere cilâ sensin.
Habîbullahsın, fevk-i mele-i a’lâ sensin,
Başka kapı çalamaz, seni biraz tanıyan.
Dünyadaki bütün insanlara peygamber olarak gönderilen, peygamberlerin sonuncusu ve en üstünü Muhammed aleyhisselâm, 571 yılı Nisan ayının 20’sine rastlayan, Rebi’ul-evvel ayının 12.Pazartesi gecesi, sabaha karşı Mekke-i Mükerreme’de dünyaya gelmiştir. Her peygamberin ümmeti, kendi peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştır. Bugün de, Müslümanların bayramıdır. Neşe ve sevinç günüdür. Dünyadaki Müslümanlar tarafından, her sene, bu gece Mevlid kandili olarak kutlanmakta, her yerde Mevlid kasideleri okunarak Resûlullah hatırlanmaktadır. Mevlid, doğum zamanı demektir.
Resûlullah efendimiz, mevlid gecelerinde Eshâb-ı kirâma ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebû Bekir de, halîfe iken, Eshâb-ı kirâmı toplar, Resûlullah efendimizin dünyayı teşrifindeki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. Bu gece, Resûlullahın doğum zamanında görülen hâlleri, mûcizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevaptır. Peygamber efendimizi öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de sık sık okunan mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15.asırda yazmıştır. Mevlid-i şerîf okumak, Resûlullahın dünyaya gelişini, mirâcını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak, Onu övmek demektir. Mevlid Gecesi, Kadir Gecesi’nden sonra en kıymetli gecedir. Bu gece Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz doğduğu için sevinenler afv olur.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Beni ana babasından, evlâdından ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.”
“Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.”
“Peygamberleri anmak, hatırlamak ibâdettir.”
Bu gece, çalgı ve başka haram şeyler karıştırmadan, Allah rızası için mevlid cemiyeti yapmak, mevlid kasidesi okumak, salevât-ı şerîfe getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehaptır. Diğer kandillerde olduğu gibi, bugün de, Kur’ân-ı kerîm okumalı, kaza namazı kılmalı, sadaka vermeli, duâ etmeli, Cenâb-ı Haktan afv ve mağfiret dilemelidir.
Muhammed aleyhisselâmın doğumunda sayısız mûcizeler görülmüştür. Kureyş’in reislerinden, dedeleri hazret-i Abdülmuttalib anlatıyor: Muhammed’in sallallahü aleyhi ve sellem doğduğu gece, Kâbe’yi tavaf ediyordum. Gece yarısını geçince, Kâbe, Makam-ı İbrahim’e doğru secde ediyordu ve “Allahü ekber, Allahü ekber” diye tekbir sesleri ile; “Beni müşriklerin pisliklerinden, cahiliyet zamanının kötülüklerinden temizlediler.” diye sesler geliyordu. Bütün putlar yere düştü. En büyükleri olan Hubel yüzü üzerine, bir taşın üzerine düşmüştü. Birisinin, “Âmine, Muhammed’i sallallahü aleyhi ve sellem doğurdu.” dediğini işittim. Safâ tepesine çıktım. Bir gürültü vardı. Sanki bütün kuşlar ve hayvanlar Mekke’ye toplanmışlardı. Sonra Âmine’nin evine gittim. Kapı kilitli idi. Kapıyı çalıp, “Açın!” dedim. İçeriden Âmine; “Muhammed aleyhisselâm doğdu” dedi. “Getir göreyim.” dedim. “İzin yok. Birisi geldi. Çocuğu üç güne kadar kimseye gösterme dedi.” dedi. İçeri zorla girmek için kılıç çektim, karşıma elinde kılıç, yüzü örtülü biri çıktı. “Ey Abdülmuttalib geri dön! Çünkü, oğlunu melekler ziyaret ediyorlar.” dedi. Titremeye başladım. Bu hâli üç gün kimseye anlatamadım, dilim tutulmuştu.
Aynı gece, Kisra’nın sarayı sallandı. Bin yıldır yanan Mecûsilerin ateşi söndü. Save Denizi kurudu. Ateşe tapanların âlimi olan Mübedâ müthiş bir rüyâ gördü. O gece, güneş doğmadan bütün cihan aydınlandı ve nûrlandı.
Her kim geldi cihâna ve her kim ki gelecektir,
Hepsinin üstünde Sen, serdârsın yâ Resûlallah!
Cihân bağında insan ağaçtır gayriler yaprak,
Nebîler meyvedir, özü Sen yâ Resûlallah!
Şefâ’atin olmasa, hâlimiz hârâb günahdan,
Her derdimize dermân, hep Sensin yâ Resûlallah
Allahü teala “Sen olmasaydın, hiçbirşeyi yaratmazdım” buyuruyor. Öyle bir Peygamber ki; bütün insanlardan üstün, bütün peygamberlerden üstün… Kâinatın, Onun hatırına yaratıldığı yüce peygamber. Öyle bir Peygamber ki; diğer peygamberler, peygamber oldukları halde, Onun ümmetinden bir fert olmağı istemişlerdir. Öyle bir peygamber ki; herkes kendisini düşünürken O, ümmetini düşünür. Onun şefaati ile kurtulmamak mümkün değil.. O halde kıymet bilelim, böyle büyük bir peygamberimiz olduğunu bilelim, Ona ümmet olmağa layık olalım..(Ümmeti olduğumuz devlet yeter). Getirdiği din öyle bir din ki; bütün dinleri içinde toplamış. Getirdiği Kitab öyle bir Kitab ki; dört kitabı içinde toplamış…. Allahü teala itibarı dîne vermiştir… Dikkat edilirse dindar insanlar her zaman itibarlı insanlardır. Yani bir insanın itibarı, dîne bağlı olmasındandır.
Seyyid Abdülhakîm efendi hazretleri buyurdu ki; Her Peygamber, kendi zamânında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselâm ise, her zemânda, her memleketde, ya’nî dünyâ yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu, güçbirşey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmışdır. Hiçbir insanın Onu medh edecek gücü yokdur. Hiçbir insanın, Onu tenkîd edecek iktidârı yokdur.
Kâinatta herşeyin onun hatırına yaratıldığı, canımız-ruhumuz-herşeyimiz-en sevdiğimiz, uğrunda canımız feda olan, Efendimizin mübarek doğum günü (mevlid kandili), Bu gece Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz doğduğu için sevinenler afv olur. O’nun hatırına var olduk, ebedi alemde kurtuluşumuz Efendimiz sayesindedir. Öyle büyük bir peygamber-i zîşan’ın ümmetiyiz ki,.. Ümmeti olduğumuz devlet yeter… Efendimiz öyle büyük ki, O’ndan büyük hiç bir insan yok.. Öyle sevgili ki, O’nun şefaati ile kurtulmamak mümkün değil (yeter ki mübarek şefaatlerine layık olabilelim..), O halde, O’na olan sevgimizi, muhabbetimizi, ihlasımızı, sıdk ve sadakatimizi göstermeliyiz…
Dünya ve ahiretde huzur ve saadet isteyen O’nu sevmeli, O’nun sevdiklerini sevip, sevmediklerini sevmemeli, O’na uymalı ve O’nun ve eshabının yolundan gitmelidir.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim.
Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin Mevlid kandilini tebrik eder, (husûsen bu gece) müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
ali zeki osmanağaoğlu
Ey günâhlılar sığınağı, sana sığınmağa geldim!
çok kabâhatler işledim, sana yalvarmağa geldim!
Karanlık yerlere sapdım, bataklıklara saplandım,
doğru yolu aydınlatan, ışık kaynağına geldim!
Çıkacak bir canım kaldı, ey bütün canların cânı!
uygun olur mu söylemek, cânımı fedâya geldim!
Derdlilerin tabîbisin, ben ise gönül hastası,
kalb yarama devâ için, kapını çalmağa geldim!
Cömerdlerin kapısına, birşey götürmek hatâdır.
basmakla şeref verdiğin, toprağı öpmeğe geldim!
Günâhlarım çok, dağ gibi, yüzüm kara, katran gibi,
bu yükden ve siyâhlıkdan temâm kurtulmağa geldim!
Temizler elbet hepsini, ihsân deryândan bir damla,
gerçi yüzüm gibi kara, amel defterimle geldim!
Kapına yüz sürebilsem, ey canımdan azîz cânan!
su ile olmıyan işler, hâsıl olur o toprakdan!
görmüyor birşey gözüm, her an hulyânla aklım!
sonsuz merhametine sığınıp, kapın çaldım!
Bir damla lutf et bana, derde devâsız kaldım!
ben ise senin için, dağlar tepeler aşdım
kapındaki uşaklar, enseme basdı sandım!
şi’rlerin arasından, şu beyti seçdim aldım:
bir damlacık umarak, ihsân deryâna vardım.)