Müjde Haberleri
Vaktâ ki “Resûlullah” bu dünyâya gelince,
Bir “Yıldız” doğuverdi gökyüzünde o gece.
Görünce bu yıldızı yehûdi âlimleri,
Resûlün doğumundan oldu hep haberleri.
Hattâ biri, o sabah çıktı çığlık atarak,
“Ey yehûdiler!” diye, koşardı bağırarak.
Yehûdiler toplanıp, dediler: “Ne diyorsun?
Ne hâdise oldu ki böyle bağırıyorsun?”
Dedi “Doğdu bu gece, beklediğimiz Ahmed,
Zîra Onun yıldızı, bu gece doğdu elbet.”
Ve yine Resûlullah doğunca, birden bire,
Kâ’bedeki putların, yıkıldı hepsi yere.
Bâhusûs kâfirlerin bir “Büyük put”u vardı,
Yılda bir, ona gider ve tavâf yaparlardı.
Yine bir gün, o putun yanında toplandılar,
Lâkin onu, yüz üstü yere düşmüş buldular.
Kaldırdılar ise de, yine yere kapandı,
Ve bu garip hâdise, üç defâ tekrarlandı.
Bu sefer etrâfına destek verip diktiler,
O sırada gâibden bir nidâ işittiler.
Diyordu ki: “Bir kimse doğdu ki geçen gece,
Dünyâda bütün putlar yıkıldılar böylece.”
Yine mecûsîlerin taptığı “Ateş”leri,
Vardı ki, sönmüyordu tâ bin seneden beri.
Ve lâkin Resûlullah bu dünyâya gelince,
O muazzam ateş de sönüverdi o gece.
Ve yine o devirde, bir “Sâve gölü” vardı,
Onu, bâzı kâfirler mukaddes sayarlardı.
Vaktâ ki Resûlullah, bu dünyâya gelince,
O gölün suyu dahî kurudu tam o gece.
Yine Şam tarafında, bir de “Semâve nehri”,
Vardı ki, akmıyordu o da bin yıldan beri.
Vaktâ ki Resûlullah teşrîf etti dünyâya,
O gece suyu doldu ve başladı akmağa.
“Resûl”ün bu dünyâyı teşrîfinden mukaddem,
Şeytanlar, gökyüzüne çıkabilirlerdi hem.
Ve bir çok bilgileri, göklerden alırlardı,
Kureyş kâhinlerine gelip anlatırlardı.
Kâhinler, o semâvî bilgileri, mutlaka,
Şeytanlardan öğrenip, söylüyorlardı halka.
Lâkin “Resûl-i ekrem” gelince yeryüzüne,
Çıkamaz oldu artık şeytanlar gökyüzüne.
Kâhinlerin bilgisi kesilince nihâyet,
O günden i’tibâren sona erdi kehânet.
O Server’in dedesi olan “Abdülmuttalip”,
Torununun dünyâya geldiğini öğrenip,
Bir sevinç ve mutluluk duydu ki öylesine,
Üç gün ziyâfet verdi Mekke ahâlisine.
Sonra her mahallede keserek çok develer,
Hem insan, hem hayvânât yiyip bayram ettiler.
Ziyâfet esnâsında, sorarlardı ki ona:
(Niçin “Muhammed” ismi verdin bu torununa?)
Derdi ki: “Allahın ve insanların Onu hep,
Ve çok methetmesini istedim, budur sebep.”
Bir “Yıldız” doğuverdi gökyüzünde o gece.
Görünce bu yıldızı yehûdi âlimleri,
Resûlün doğumundan oldu hep haberleri.
Hattâ biri, o sabah çıktı çığlık atarak,
“Ey yehûdiler!” diye, koşardı bağırarak.
Yehûdiler toplanıp, dediler: “Ne diyorsun?
Ne hâdise oldu ki böyle bağırıyorsun?”
Dedi “Doğdu bu gece, beklediğimiz Ahmed,
Zîra Onun yıldızı, bu gece doğdu elbet.”
Ve yine Resûlullah doğunca, birden bire,
Kâ’bedeki putların, yıkıldı hepsi yere.
Bâhusûs kâfirlerin bir “Büyük put”u vardı,
Yılda bir, ona gider ve tavâf yaparlardı.
Yine bir gün, o putun yanında toplandılar,
Lâkin onu, yüz üstü yere düşmüş buldular.
Kaldırdılar ise de, yine yere kapandı,
Ve bu garip hâdise, üç defâ tekrarlandı.
Bu sefer etrâfına destek verip diktiler,
O sırada gâibden bir nidâ işittiler.
Diyordu ki: “Bir kimse doğdu ki geçen gece,
Dünyâda bütün putlar yıkıldılar böylece.”
Yine mecûsîlerin taptığı “Ateş”leri,
Vardı ki, sönmüyordu tâ bin seneden beri.
Ve lâkin Resûlullah bu dünyâya gelince,
O muazzam ateş de sönüverdi o gece.
Ve yine o devirde, bir “Sâve gölü” vardı,
Onu, bâzı kâfirler mukaddes sayarlardı.
Vaktâ ki Resûlullah, bu dünyâya gelince,
O gölün suyu dahî kurudu tam o gece.
Yine Şam tarafında, bir de “Semâve nehri”,
Vardı ki, akmıyordu o da bin yıldan beri.
Vaktâ ki Resûlullah teşrîf etti dünyâya,
O gece suyu doldu ve başladı akmağa.
“Resûl”ün bu dünyâyı teşrîfinden mukaddem,
Şeytanlar, gökyüzüne çıkabilirlerdi hem.
Ve bir çok bilgileri, göklerden alırlardı,
Kureyş kâhinlerine gelip anlatırlardı.
Kâhinler, o semâvî bilgileri, mutlaka,
Şeytanlardan öğrenip, söylüyorlardı halka.
Lâkin “Resûl-i ekrem” gelince yeryüzüne,
Çıkamaz oldu artık şeytanlar gökyüzüne.
Kâhinlerin bilgisi kesilince nihâyet,
O günden i’tibâren sona erdi kehânet.
O Server’in dedesi olan “Abdülmuttalip”,
Torununun dünyâya geldiğini öğrenip,
Bir sevinç ve mutluluk duydu ki öylesine,
Üç gün ziyâfet verdi Mekke ahâlisine.
Sonra her mahallede keserek çok develer,
Hem insan, hem hayvânât yiyip bayram ettiler.
Ziyâfet esnâsında, sorarlardı ki ona:
(Niçin “Muhammed” ismi verdin bu torununa?)
Derdi ki: “Allahın ve insanların Onu hep,
Ve çok methetmesini istedim, budur sebep.”