(Zâd-ül Mukvîn) kitâbında diyor ki, (Resûl aleyhisselâmın komşusu bir ihtiyâr kadın vardı. Kızını Resûl aleyhisselâma gönderdi. Namâz kılmak için örtünecek bir elbisem yok. Bana, namâzda örtünecek bir elbise gönder diye yalvardı. Resûl aleyhisselâmın o ânda başka elbisesi yokdu. Mubârek arkasındaki antârîyi çıkarıp, o kadına gönderdi. Namâz vakti gelince, elbisesiz mescide gidemedi. Eshâb-ı kirâm "radıyallahü teâlâ aleyhim ecma'în", bu hâli işitince, Resûl "aleyhisselâm" o kadar cömerdlik yapıyor ki, gömleksiz kalıp, mescide cemâ'ate gelemiyor. Biz de herşeyimizi fakîrlere dağıtalım dediler. Allahü teâlâ, hemen İsrâ sûresinin yirmidokuzuncu âyetini gönderdi. Önce habîbine, hasîslik etme, birşey vermemezlik yapma buyurup, sonra da, sıkıntıya düşecek ve namâzı kaçırarak, üzülecek kadar da dağıtma! Sadakada ortalama davran buyurdu. O gün, namâzdan sonra, hazret-i Alî "kerremallahü vecheh", Resûlullahın yanına gelip, (Yâ Resûlallah "sallallahü aleyhi ve sellem"! Bugün, çoluk çocuğuma nafaka yapmak için sekiz dirhem gümüş ödünc almışdım. Bunun yarısını size vereyim. Kendinize antârî alınız) dedi. Resûl "aleyhisselâm" çarşıya çıkıp, iki dirhem ile bir antârî satın aldı. Geri kalan iki dirhem ile yiyecek almağa giderken gördü ki, bir a'mâ oturmuş, Allah rızâsı için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir diyordu. Almış olduğu antârîyi bu a'mâya verdi. A'mâ, antârîyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resûl aleyhisselâmın mubârek elinden geldiğini anladı. Çünki, Resûl aleyhisselâmın bir kerre giydiği herşey, eskiyip dağılsa bile, parçaları da misk gibi güzel kokardı. A'mâ düâ ederek, (Yâ Rabbî! Bu gömlek hurmetine, benim gözlerimi aç) dedi. İki gözü hemen açıldı. Resûl "aleyhisselâm"ın ayaklarına kapandı. Resûl "aleyhisselâm" oradan ayrıldı. Bir dirhem ile bir antârî satın aldı. Bir dirhem ile de yiyecek satın almağa giderken, bir hizmetci kızın ağladığını gördü.
(Kızım, niçin böyle ağlıyorsun?) buyurdu. Bir yehûdînin hizmetcisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düşdü. Hem şişe, hem de yağ gitdi. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım dedi. Resûl "aleyhisselâm", son dirhemini kıza verdi.
(Bununla şişe ve yağ al. Evine götür) buyurdu. Kızcağız, eve geç kaldığım için, yehûdînin beni döğeceğinden korkuyorum dedi. Resûl "aleyhisselâm",
(Korkma! Seninle birlikde gelir, sana birşey yapmamasını söylerim) buyurdu. Eve gelip, kapıyı çaldılar. Yehûdî kapıyı açıp, Resûlullahı "sallallahü aleyhi ve sellem" görünce şaşırıp kaldı. Yehûdîye, olanı biteni anlatıp, kıza birşey yapmaması için şefâ'at buyurdu. Yehûdî, Resûlullahın ayaklarına kapanıp, (Binlerce insanın baş tâcı olan, binlerce arslanın, emrini yapmak için beklediği ey koca Peygamber! Bir hizmetci kız için, benim gibi bir miskînin kapısını şereflendirdin. Yâ Resûlallah! Bu kızı senin şerefine âzâd etdim. Bana îmânı, islâmı öğret. Huzûrunda müslümân olayım) dedi. Resûl "aleyhisselâm", ona müslümânlığı öğretdi. Müslümân oldu. Evine girdi. Çoluğuna çocuğuna anlatdı. Hepsi müslümân oldu. Bunlar, hep Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" güzel huylarının bereketi ile oldu.
-devamı var-
Tam İlmihal Se'âdet-i Ebediyye