[Ya’nî Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” görünüşü, tanınması]
7-
Bu geniş topraklar, o mubârek şehîdlerle doludur. Evlâdlarını, yavrularını da, ilm öğrenmek için, o zamânlar dünyânın en üstün üniversitesi olup, fizik, kimyâ, astronomi, coğrafya ve hendesedeki tecribeleri ve ileri buluşları, bugün mevcûd eserlerinden anlaşılan, Bağdâd dârül-fünûn ve fakültelerine gönderdiler. Meşhûr zâlim ve kâfir Cengiz [asl adı Timoçindir] hânın torunu Hülâgü, 656 [m. 1258] senesinde, Bağdâd ehâlîsini, kadın, çocuk demeyip, sekizyüzbinden ziyâde müslümânı işkence ile öldürdüğü ve Bağdâdı yakıp yıkdığı zamân, yalnız kuyulara saklananlar ve bilhâssa Anadoluya kaçıp kurtulanlar sağ kalabilmişdi. İşte, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” evlâdları, o zemân Anadolunun her tarafına, hele şark taraflarına yerleşmişdi. Bugün, kürd dediğimiz zekî, sabrlı, çalışkan kimseler, hep o mubârek insanların soyundandır. Ya’nî kürdler iki kısmdır: Bir kısmı, Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes evlâdından olup, çok eskiden orta Asyadan Anadoluya gelmiş, dağlarda göçebe hâlinde yaşayan, kaba, câhil insanlardır. Sokratın talebesinden târîhci Xenophon, Anadolunun şarkında, kürdleri gördüğünü yazmakdadır. Kürd denilen insanların ikinci kısmı ise, şehrlerde oturan medenî, nâzik insanlardır. Bunların hemen hepsi, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” evlâdlarıdır. İmâm-ı Hasen evlâdına (Şerîf), imâm-ı Hüseyn evlâdlarına (Seyyid) denir. Seyyidler, şerîflerden dahâ üstündür. Osmânlılar zamânında, Halebde seyyidlere ve şerîflere mahsûs bir mahkeme vardı. Bütün evlâdları orada kaydlı olup, yalancılar seyyidlik iddi’â edemezdi. Van ile Hakkâri arasındaki meşhûr İrisân beğleri, Abbâsî halîfeleri evlâdından olup, Hülâgü katliâmından kurtulan bir yavrudan çoğalmışlardır. Bugün memleketimizin her tarafında, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” evlâdı ve seyyidler vardır. Bunların kıymetini bilmeli, hurmetde ve hizmetde kusûr etmemeliyiz].
Güzel huyların hepsi Resûlullahda “sallallahü aleyhi ve sellem” toplanmışdı. Güzel huyları, Allahü teâlâ tarafından verilmiş olup, çalışarak, sonradan kazanmış değil idi. Bir müslümânın ismini söyliyerek, hiçbir zemân la’net etmemiş ve aslâ mubârek eli ile kimseyi döğmemişdir. Kendi için, hiçbir şeyden intikam almamışdır.
-devamı var-