Duâsı makbûl idi. Bağdad halkından biri ona gelerek; “Babamı rüyâda azâb içerisinde gördüm. Bana; ” Şeyh Abdülkâdir’e git, bana duâ etsin. Belki Allahü teâlâ beni azapdan kurtarır.” dedi. Bunun için sana geldim. Babama duâ ediverin de azaptan kurtulsun.” dedi. Abdülkâdir Geylânî hazretleri sükût buyurdu. Bir şey söylemedi. O şahıs ikinci gece babasını rüyâsında yeşil bir cübbe içerisinde neşeli neşeli görünce hayret edip; “Baba, dün azâb içindeydin, bugün ise neşelisin. Sebebi nedir?” diye sordu. Babası; “Şeyh Abdülkâdir bana duâ etti. Allahü teâlâ onun duâsı hürmetine beni azaptan kurtardı.” dedi.
Tabiblerin tedâvî edemediği hastalar ona gelirler, duâsı bereketiyle şifâ bulup giderlerdi. Bir defâsında Halîfe Mustencid’in akrabâsından karnı şiş bir hastayı getirdiler. Elini sürüp, duâ ettiğinde Allahü teâlânın izni ile iyileşti. Halk, sıkıntıları olunca ona gelirdi. Bir seferinde Dicle Nehri taşmış, sular Bağdad sokaklarına kadar gelmişti. Herkes korku ile Abdülkâdir Geylanî hazretlerine başvurdu. Abdülkâdir Geylâni hazretleri oraya geldi. Bastonunu nehrin kenarına dikti. “Daha ileri gitme!” dedi. Allahü teâlânın izni ile nehrin suyu o andan îtibâren azalmaya başladı.
Muhammed Ezher şöyle anlatır: Bir sene Allahü teâlâdan, devamlı bana, evliyâsından birini göstermesini istedim. Bir gece rüyâmda İmâm-ı Ahmed bin Hanbel’in kabrini ziyâret ettim, orada birisi vardı. İçimden, onun evliyâdan biri olduğunu geçirdim. Uyanınca Ahmed bin Hanbel’in kabrine koştum. Rüyâda gördüğüm zât orada duruyordu. Önümden geçip Dicle’ye doğru gitti. Ziyâretimi acele yapıp onu tâkib ettim. Dicle Nehrinin iki tarafı, bir adımlık mesâfe oluncaya kadar yaklaştı ve adımını atarak geçiverdi. Sonra o zât medresesine gittiğinde rüyâda ve uyanık iken gördüğü zatın Abdülkâdir Geylânî hazretleri olduğunu anladı.
– devamı var –
Evliyalar Ansiklopedisi