– dünden devam –
Resûlullahın mubârek kalbinden dâimâ hâsıl olan, devâmlı fışkıran, görünmiyen şuâlar da vardır. Bu şuâlara [ışınlara] (Nûr) denir. Bu şuâlar, Eshâb-ı kirâmın, ya’nî yanında bulunan müslimânların kalblerine, isti’dâdları, ya’nî alabilecekleri kadar geldi. Herkesin isti’dâdı, islâmiyyete uyduğu kadardır. Eshâb-ı kirâmın her biri, Ehl-i sünnet âlimi idi. Her biri, kendisine gelen nûrlardan, feyzlerden, Resûlullaha olan îmânının ve muhabbetinin kuvveti kadar alabildi. Ebû Bekr-i Sıddîkın îmânı ve sevgisi, hepsinden çok olduğu için, hepsinden çok feyz aldı. Birisini sevmek, onun sevdiklerini sevmek, onu üzenleri sevmemek, her işinde ona tâbi’ olmak, hizmet etmekdir. İnsanın kalbi, fosforesans madde gibidir. Aldığı nûrları saçar. Eshâb-ı kirâmın kalblerinin saçdığı nûrlar, Tâbi’înden, muhabbet sâhiblerinin kalblerine girdi. Böylece, her asrdaki muhabbet sâhibleri kendi mürşidlerinden, hem islâmiyyeti öğrendiler. Hem de feyz aldılar.
– devamı var –