Bir memlekette, İslamiyetin yerleşmesi için, her şeyden önce, hakiki din âlimi yetiştirmek lazımdır.
Tesadüfe bırakmayıp, hemen aramalıdır. Bulamazsa veya bulup da, şüpheden kurtulamazsa, Allahü teâlânın ve Resulünün dilediği gibi inandım demeli ve şüphesinin giderilmesi için, Allahü teâlâya dua etmeli, yalvarmalıdır. İşte, bunun için, her şehirde, müşkülleri çözebilen bir zatın bulundurulması farz-ı kifâyedir. Felsefecilerin iftiralarını, fen ve felsefe bilgileri ile karşılayabilen, fen adamı geçinenlerin itirazlarını, fenni metotlara dayanarak çözebilen, kâfirlerin yanlış sözlerini, dinlerindeki bozuk yerleri ispat ederek, ret edebilen, doğru yoldan ayrılmış olanların, fitne ve fesat ateşlerini söndürebilen, dünya tarihini iyi anlamış, matematik bilgisi kuvvetli ve İslam bilgilerinin derinliklerine ermiş bir din âlimi bulundurmak lazımdır. Vaktiyle İslam devletleri böyle âlim yetiştiriyordu. Böyle bir din âlimi bulunmazsa, İslamiyet, din cahillerinin elinde oyuncak olur. İstedikleri gibi din kitapları yazar, gençlerin dinsiz yetişmesine sebep olurlar.
“Mümin ve münafık olan ehl-i kıbleye sual vardır” buyurmuştur. Hazret-i Ömer’e kabir suali olduğu ve verdiği cevabı bildiren haberler, kitaplarda mevcuttur.