ELMAS DEDE VE ANNEMİN VEFATI SENE-İ DEVRİYESİ
Kayınpederimin en mühim husûsiyeti, herşeyimi kendisine borçlu olduğum, pekçok sevdiğim, muhterem Hocamın da dünürü olmasıdır. Böyle büyük bir âlimin, asırlarda ender bulunan böyle bir mürşîd-i kâmilin dünürü olmak, herhalde (rastgele sıradan bir iş olmayıp) Allahü tealanın husûsi bir ihsânı olmalı.
Elmas dede, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolunda ve Ehl-i sünnet itikadına hizmet eden kıymetli bir insandı. Büyük bir âlim’e dünür olmak şerefine nail olmuştu.
Abdülhakim efendi hazretleri buyuruyor ki; “Yâ rabbi senin sevdiklerini seviyorum, sevmediklerini sevmiyorum. Beni bu itikadıma bağışla”. Demek ki bu muhabbet çok önemlidir. Elmas dede, Allahü tealanın sevdiklerini (dîn-i islâma hizmet edenleri) çok sever, Allahü tealanın sevmediklerini sevmezdi. Îmân’ın temeli olan hubb’u fillah, buğd’u fillahı kendine şiar edinmişti. Evliyanın kıymetini bilir, silsile-i âliyye büyüklerini tanır, Onları sever ve Onların yolunda bulunmağa çalışırdı.
Annem de 17 sene evvel bugün vefat ettiğinde, bugünler Ramezan-ı şerif ayı idi. O gün, İmam-ı Şârâni hazretlerinin hesabı ile Kadr gecesine isabet ediyordu ve Kadr gecesinin hususiyetlerine de hâizdi. Cenazesi Eyüp sultan camiinden kaldırılırken, pek ender görülen kalabalık bir cemaat iştirâk etmişti. Etrafındaki tanıyan herkesin, çok sevdiği bir hanımefendi idi. 75 senelik hayatında, herhangi bir kişiyi incittiği, münakaşa ettiği, kalbini kırdığı hiç görülmedi. Yakınındaki başkaları arasında bile kırgınlık olsa, hiç ilgisi olmadığı halde, suçu kendi üzerine alıp, münakaşaya meydan vermezdi. Herkesle iyi geçinirdi. Kalbleri, Allahü teala’nın evi bilip, kalb kırmaktan çok sakınırdı. Kibrlendiği hiç görülmedi. Her zaman güleryüzlü idi. Îmânı kâmil olan her müslüman gibi, Allahü tealanın sevdiklerini çok sever, Allahü tealanın sevmediklerini sevmezdi, evliyayı çok severdi. Silsile-iâliyye büyüklerine mensub olanların, (dîn-i islâma hizmet edenlerin) bu zamanın evliyası olduğuna inanırdı. Velhasıl güzel huylu idi. Etrafına numûne bir insandı. Evladlarını çok iyi yetiştirmek için, her türlü fedakarlığı yaptı (O’nu tanıyan herkes buna şahittir). Evladları küçükken, ahlâkı bozulmasın diye sokağa salmaz, onları (üç türlü şeytanın en kötüsü olan, iblis ve nefs’den daha tehlikeli olan) kötü arkadaştan korumak için çok ihtimâm gösterirdi. Çocuklarını, dünyalarını değil, ahiretlerini düşünerek yetiştirmişti. Dünyanın geçici olduğunu bildiğinden, dünyaya kıymet vermez, hep ebedî hayat için uğraşır, ahiret hazırlığı yapardı. Kur’an-ı Kerîm okumağı çok severdi. Velhasıl, tam bir Osmanlı hanımı idi. Kendisini tanıyanların rahmetle andığını, arkasından fatihalar gönderdiklerini işitince seviniyoruz.
Dinimizde şahitliğin önemi büyüktür. Vefat eden birinin arkasından, Allahü tealanın sevdiği kıymetli insanlar “bunu iyi biliriz” derse, Allahü teala onu afv edermiş. Allahü teala kendilerine (ve hepimize) Cennet ve cemalini ihsân eylesin, sevdiklerinin şefaatine kavuştursun inşallah.
Hani bir menkıbe var ya; Harun Reşid’in şairi ve nedimi Neval efendi vefat edince, bir arkadaşı rüyada görmüş. Sana ne muamele yapıldı diye sormuş. O da diyor ki, ben ölmeden az evvel yazdığım iki mısra sayesinde kurtuldum. Rüyayı gören arkadaşı, Neval efendinin evine gelip sormuş; O iki mısra neydi diyor. Hanımı da, o zaten her zaman yazıyor, son yazdığı hangisi bilemem demiş. Kızı o arada geliyor ve babam ölmeden evvel kalem istemişti diyor. Arıyorlar, yastığının altından bir kağıt çıkıyor. Kağıtta şunlar yazılı: (Yâ Rabbi, hayatta en kıymetli varlığım ruhumdur. Onu Sana emanet ediyorum. Yâ Rabbi, hadis-i kudside buyuruyorsun ki, “Annenin evladına olan şefkatinden daha şefkatliyim.” Annemolsaydı, beni Cehennemde yakmazdı. Sen hiç yakar mısın.) Bu sözler, inanan ve seven için çok kıymetli müjdedir.
Eshâb-ı kirâmdan bir zât diyor ki, “Peygamber efendimiz, Bayram günü hutbeye çıkıyordu. Merdiven üç basamakdı. Birinci basamağa çıktı. Bir şeyler söylüyordu. Kulak verdim işitdim. Buyuruyordu ki: (Yâ Rabbi, Sen, bir kulunu, anasını-babasını gördüğü halde, onların hizmetinde kusur eden, kalblerini inciten, onların rızasını, duâsını almayanı Cehenneme sok.) Ben de âmin dedim” buyuruyor. Büyüklerimiz buyuruyor ki; Anamızın, babamızın kıymetini bileceğiz, onların rızalarını duâlarını alacağız, gönüllerini alacağız. “Ananın, babanın evladına duâsı, Peygamberlerin ümmetine duâsı gibidir.” Herkes ektiğini biçer, biz, bizden evvelkiler için ne yaparsak bizden sonrakiler de bizim için onu yapacaklardır.
Huzurpınarı üyelerinden, anneme ve kayınpederim Elmas dedeye bir fâtiha okumalarını ve dua etmelerini istirhâm ediyoruz.
Birgün mübarek hocamız bir sohbetlerinde buyurmuşlardı ki; Hazret-i Ömer radıyallahü anh, umreye giderken, peygamber efendimiz, -“Ya Ömer bana da dua et” buyurunca, hazret-i Ömer radıyallahü anh, Ya Resulallah sizin de duaya ihtiyacınız var mı der gibi bakmış, Resulullah efendimiz buyurmuş ki; “Sen dua et de faydası edene mi, edilene mi olur, sonra anlarsın” buyurmuş. Bu mübarek hadis-i şerifdeki mesajı, huzurpınarının 124.000 üyesinin hepsinin aldığından emînim. Zaten ârife tarif gerekmez derler. Herbirimizin okuduğu veya okuyacağı birkaç âyet-i kerîme, birkaç yâsin-i şerif, kartopu gibi başlayıp çığ halini alır. Herbir okuyana sadece kendi okuduğunun karşılığı değil, ihlası kadar, hepsinin toplamının sevabı verilir. Yani belki bire bin, belki bire milyon… Mü’min akıllı tüccar gibi olmalı buyuruluyor. Ahiret ticaretini iyi yapmalıyız. Zira mutlak olan ölüm unutulmamalı. Ahiretde çok pişman olanlardan olmamalıyız.
Mübarek hocamız birgün buyurmuşlardı ki; “Kişi sevdiğiyle beraberdir diye çok müjdeler var. İnşallah dünyada beraber olduğumuz gibi Cennette de hep beraber oluruz”. Bu müjdeye kesin inanıyoruz. El mer’ü mea men ehabbe hadîs-i şerifi gereğince, herkes mutlaka ahiretde sevdikleri ile beraber olacaktır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki; Vermek istemeseydi istek vermezdi,… istemek kavuşmanın müjdecisidir…
O halde, dünyada iken sevdiklerinin yanında haşr olacaklarına inanıyoruz.
Elmas dedenin kabri, Eyüp Sultan’dan piyerlotiye çıkan yokuş üzerinde, Silsile-i âliyye’nin ferd-i kâmili, hatta ferd-i ekmeli olan ilm ve feyz menba-ı seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin senelerce imam hatibliğini yaptığı, dünyaya ilim irfan yaydığı, çok kıymetli âlimler yetiştirdiği kaşgâri mescidinin kuzey duvarına bitişik, mübarek hocamızın kabrlerinin tam ayakucu hizasında birkaç metre ilerisindedir. Annemin kabri ise, gene aynı mescidin, güney duvarına bitişik olan kabristanın mescid yakınındadır.
Allahü teala, kabrlerini nûr-u îmân ve nûr-u kur’an ile pürnur eylesin inşallah, kabrlerini cennet bahcesi eylesin inşallah. Habîbinin ve sevdiklerinin şefaatine mazhar ve lâyık eylesin inşallah, Kabr azâbından ve mahşer yeri sıkıntılarından, sırat köprüsü korkusundan ve Cehennem azabından emîn eylesin, muhafaza eylesin inşallah. Hesabsız-sualsiz cennete girenler arasında bulundursun inşallah… (Yâ Rabbî, Sen annenin evladına olan merhametinden, daha merhametli olduğunu buyuruyorsun, annesi onları yakmağa kıyamazken Sen hiç yakarmısın..!).
HUZURPINARI ailesinin kıymetli mensublarının müstecâb dualarını istirhâm ederiz efendim.
Unutmayalım ki, unutulmayalım.
Allahü tealaya emanet olun efendim.
ali zeki osmanağaoğlu