Ahkâm-ı islâmiyyenin âhıretdeki fâideleriyle birlikde dünyâdaki fâidelerini, sosyal iyiliklerini de düşünmek yasak değildir. Hattâ, bu fâideleri, zemânın yeni bilgileri ile açıklayarak anlatmak, din adamlarının vazîfesidir. Fekat, bu işin yeri, reformcunun zan etdiği gibi, fıkh ve usûl-i fıkh kitâbları değildir. Çünki fıkh ilmi, müslimânlara dînî vazîfelerini öğretir. Usûl-i fıkh da, bu vazîfelerin dört ana kaynakdan nasıl çıkarıldığını gösterir. Ahkâm-ı islâmiyye üzerine yürütülecek sosyal düşüncelerin ise müslimânlardan ziyâde, din düşmanlarına karşı bir müdâfe’a silâhı ve yarış vâsıtası olarak hâzırlanması lâzımdır. Ahkâm-ı islâmiyyenin, dünyâda olan fâidelerini ve iyiliklerini müslimânların da bilmesi pek fâidelidir. Ancak, müslimânların yalnız (bilmek) de kalması lâzım olup, ibâdetleri dünyâ fâideleri üzerine binâ etmek derecesine gelmemelidir. Böyle olursa, ibâdetler bozulur. İslâmiyyetin istediği vazîfelerde dünyâ için ne kadar fâide bulunursa bulunsun, bunları yalnız Allahü teâlânın emri olduğu için ve âhıretde, azâbdan kurtulmak için yapmak lâzımdır. Böyle niyyet olunca, dünyâ fâidelerinin ayrıca düşünülmesi de, zarar vermez.
Niyet etmenin ehemmiyeti – 6
– devamı var –