– dünden devam –
Ehl-i sünnet âlimleri, dînimizin bildirdiklerini, akl ersin ermesin, isbât etdiler. Allahü teâlâ, onların çalışmalarına bol bol mükâfât versin! Bu bilgilerden hiçbirine, akl ermediği için, karşı gelmediler. Böylece, kabr azâbına, kabrde (Münker) ve (Nekîr) denilen iki meleğin süâl soracaklarına, sırat köprüsüne, kıyâmetdeki terâzîye hemen inandılar. Akl ermediği için, olmaz demediler. Çünki bu büyükler, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uydular. Aklı bu iki temel kaynağa bağladılar. Anlıyabildiklerini anlatdılar. Anlıyamadıklarına öylece inandılar. Anlamadıklarına, aklımız ermediği için anlıyamadık dediler. Eski Yunan felsefecileri gibi yapmadılar. Onlar, akl eren şeylere inanıp, akllarının ermediklerine, anlıyamadıklarına inanmadılar. Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” gönderilmeleri, Allahü teâlânın beğendiği şeylerden birçoğuna aklın eremediği için olduğunu bilemediler. Akl huccetdir. Fekat, tâm huccet değildir. Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” gönderilmeleri ile tâm huccet olmuşdur. [Ya’nî, O büyüklerin gönderilmeleri ile, akl herşeyi öğrenebilmişdir.] İsrâ sûresinin onbeşinci âyetinde meâlen, (Biz, Peygamber göndermedikçe, azâb yapıcı değiliz) buyruldu.