Bilâl-i Habeşî Hazretleri, Resûlullahın vefâtından sonra, mü’minlerin annesi Âişe-i Sıddıka “radıyallahü anha”nın evinin önüne gidip kapısını çalar. Âişe-i Sıddıka vâlidemizin içerden ağlayarak şöyle dediğini işitir:
– Ayrılık ateşiyle yanan kalbin kapısını çalan kim?
– Resûlullahın hizmetçisi Bilâl… Resûlullahın ayrılığı ile nasılsınız?
– Ey Bilâl! Sudan uzakta kalan balığın hâli nasıl olur? Bu gece rüyâda gördüm ki, Resûlullah gökyüzünde meleklerle dolaşıyordu. Nereye gittiğini sordum. Babam Ebû Bekr-i Sıddık’ın rûhunu karşılamaya gittiğini buyurdu.
Hazret-i Bilâl, Ebû Bekr-i Sıddık’ın yanına giderek, Âişe vâlidemizin rüyâsını anlatır. Hazret-i Ebû Bekir buyurur ki:
– Allahü teâlâya yemin ederim ki, dün gece ben de aynı rüyâyı gördüm. Git kızım Âişe’yi bana çağır, son bir defa daha beni görsün!
Bu konuşma devam ederken Âişe vâlidemiz içeri girerek der ki:
– Babacığım, işte temiz bir kefen getirdim.
– Yavrum o kefeni bırak! Müslüman olduğum gün üzerimde bulunan elbisemi bana kefen yapın! Çünkü çok zamanlar, Allah sevgisinin verdiği korku ile ağlar, gözyaşımı o elbiseye sürerdim. Allahü teâlâ, o gözyaşlarımın hürmetine belki bana rahmet eder.