ÜÇ DUÂ
“Peygamber Efendimiz” sahâbe-i kirâmdan,
“Enes bin Mâlik” için duâ etti bir zaman.
“Enes bin Mâlik” için duâ etti bir zaman.
Buyurdu ki: (Yâ rabbî, çoğalt bunun malını.
Ömrünü uzun edip, affet günâhlarını.)
Ömrünü uzun edip, affet günâhlarını.)
Bu duâ sebebiyle “Enes” hazretlerinin,
Çoğaldı malı mülkü ve gâyet oldu zengin.
Çoğaldı malı mülkü ve gâyet oldu zengin.
Ağaçları, bağları meyve verdi her sene.
“Yüz çocuk” ihsân etti Rabbimiz kendisine.
“Yüz çocuk” ihsân etti Rabbimiz kendisine.
Ömrünün sonlarında, “Yüz” oldu yaşı dahî.
Rabbine yalvararak, dedi ki: (Yâ ilâhî!
Rabbine yalvararak, dedi ki: (Yâ ilâhî!
Habîbinin, hakkımda ettiği üç duâdan,
İkisi kabûl oldu, hamdolsun sana her an.
İkisi kabûl oldu, hamdolsun sana her an.
Geriye üçüncüsü, son duâ kaldı ancak.
Yâni “Günâhlarımın affı” nasıl olacak?)
Yâni “Günâhlarımın affı” nasıl olacak?)
O esnâda, gâibden duyuldu şöyle bir ses:
(Onu da kabûl ettik, sen üzülme yâ Enes!)
(Onu da kabûl ettik, sen üzülme yâ Enes!)
Yine sahâbîlerden “Mâlik bin Rebî’a”ya,
Bakarak, kendisine eyledi hayır duâ.
Bakarak, kendisine eyledi hayır duâ.
Evlâtları hakkında buyurdu ki: (İlâhî!
Bereketli kıl bunun evlâtlarını dahî.)
Bereketli kıl bunun evlâtlarını dahî.)
Yine bu duâsı da indallah oldu kabûl.
İhsân etti Rabbimiz ona da “Seksen” oğul.
İhsân etti Rabbimiz ona da “Seksen” oğul.
Yine sahâbîlerden “Urve ibni Cûd” için,
Buyurdu ki: (Kazançlı olsun senin her işin.)
Buyurdu ki: (Kazançlı olsun senin her işin.)
Bu kişi, ticâret ve alışveriş yapardı.
Bu duâ sebebiyle kazancı pek çok arttı.
Bu duâ sebebiyle kazancı pek çok arttı.
Bir gün de, kerîmesi “Fâtıma”yı görmüştü.
Lâkin onun hâline, bakarak üzülmüştü.
Lâkin onun hâline, bakarak üzülmüştü.
Zîrâ benzi, açlıktan sararmıştı o anda.
Elini omuzuna götürüp etti duâ.
Elini omuzuna götürüp etti duâ.
Buyurdu ki: (Yâ rabbî, ey açları doyuran!
Kızım Fâtıma’yı da aç koyma hiç bir zaman.)
Kızım Fâtıma’yı da aç koyma hiç bir zaman.)
O anda Fâtıma’nın can geldi bedenine.
Ve hiç açlık çekmedi o günden sonra yine.
Ve hiç açlık çekmedi o günden sonra yine.
Yine Peygamberimiz, Acem pâdişâhına,
Bir mektup göndererek, dâvet etti îmâna.
Bir mektup göndererek, dâvet etti îmâna.
Lâkin o, okuyunca huzûru kaçtı birden.
Ve mektûbu yırtarak, yere attı kibrinden.
Ve mektûbu yırtarak, yere attı kibrinden.
Allah’ın Resûlüne ulaşınca bu haber,
Çok üzüldü bu hâle o Sevgili Peygamber.
Çok üzüldü bu hâle o Sevgili Peygamber.
Dedi: (O, mektûbumu parçaladığı gibi,
Sen de onun mülkünü yırt, parçala yâ rabbî!)
Sen de onun mülkünü yırt, parçala yâ rabbî!)
Çok geçmemiş idi ki aradan fazla zaman,
Hançerlendi bir gece, öz oğlu tarafından.
Hançerlendi bir gece, öz oğlu tarafından.
Ve hazreti Ömer’in hilâfetinde ise,
O ülke fethedilip, tamâmen geçti bize.
O ülke fethedilip, tamâmen geçti bize.
Yâni “Hüsrev Pervîz”in mülkü de, kendi gibi,
Parçalanıp yok oldu, kalmadı izi dahî.
Parçalanıp yok oldu, kalmadı izi dahî.