ÜÇ DEFÂ YENMİŞTİ
Zamân-ı seâdette “Rekâne” adlı biri,
Vardı ki, müşrik olup kuvvetliydi ve iri.
Vardı ki, müşrik olup kuvvetliydi ve iri.
Kiminle güreşseydi, yeniyordu muhakkak.
Çıkmazdı bir güreşten, aslâ yenik olarak.
Çıkmazdı bir güreşten, aslâ yenik olarak.
Bir gün, koyunlarını güdüyorken sahrâda,
“Sevgili Peygamber”e rastladı o arada.
“Sevgili Peygamber”e rastladı o arada.
Kibirle seslendi ki Resûl’e tâ uzaktan:
(Sen mi ayırıyorsun halkı Lât ve Uzzâ’dan?)
(Sen mi ayırıyorsun halkı Lât ve Uzzâ’dan?)
Resûlullah, az daha yaklaşıp sonra durdu.
Ve büyük bir vakarla (Evet, benim!) buyurdu.
Ve büyük bir vakarla (Evet, benim!) buyurdu.
O yine gururlanıp, dedi ki: (Beni dinle.
Gel öyleyse şurada güreşelim seninle.
Gel öyleyse şurada güreşelim seninle.
Bakalım ki, hangimiz hangimizi yenecek?
Hangimizin tanrısı ona yardım edecek?)
Hangimizin tanrısı ona yardım edecek?)
O Server “Peki” deyip, Rekâne’yi tuttu ve,
Havaya kaldırarak, ânında vurdu yere.
Havaya kaldırarak, ânında vurdu yere.
Şaşırmıştı Rekâne, güçlükle kalktı yerden.
Dedi ki: (Bu olmadı, güreşelim yeniden.)
Dedi ki: (Bu olmadı, güreşelim yeniden.)
O Server (Olur!) deyip, onu yine tutarak,
Bir daha yere vurdu havaya kaldırarak.
Bir daha yere vurdu havaya kaldırarak.
O, şaşkın vaziyette baktı Resûlullah’a.
Dedi: (Bu da olmadı, güreşelim bir daha.)
Dedi: (Bu da olmadı, güreşelim bir daha.)
Peygamber Efendimiz, yine kabûl buyurdu.
Rekâne’yi kaldırıp, bir daha yere vurdu.
Rekâne’yi kaldırıp, bir daha yere vurdu.
Rekâne perîşândı, dedi ki: (Yâ Muhammed!
Mâbûdun yardım etti, sen gâlip geldin, evet.
Mâbûdun yardım etti, sen gâlip geldin, evet.
Lâkin ne diyeceksin gidince şimdi halka?)
Buyurdu: (Doğrusunu diyeceğim mutlaka.)
Buyurdu: (Doğrusunu diyeceğim mutlaka.)
Dedi: (Mümkün olmaz mı hakîkati demesen?
Zîrâ mahcûb olurum yendiğini söylersen.)
Zîrâ mahcûb olurum yendiğini söylersen.)
O Server buyurdu ki: (Ama ben Peygamberim.
Bende yalan söz olmaz, ben hep doğru söylerim.)
Bende yalan söz olmaz, ben hep doğru söylerim.)
Rekâne çok şaşırıp, dedi ki: (Yâ Muhammed!
Peygamberlik gücünle beni sen yendin elbet.
Peygamberlik gücünle beni sen yendin elbet.
Sana ben, şu sürümden vereyim otuz koyun.
Bana gâlip gelmenin, mükâfâtı bu olsun.)
Bana gâlip gelmenin, mükâfâtı bu olsun.)
(Koyunu ne yapayım?) buyurunca o Server,
(Peki ne istiyorsun?) diye sordu bu sefer.
(Peki ne istiyorsun?) diye sordu bu sefer.
Buyurdu: (Îmân et ki, her şeyden daha önce,
Ebedî Cehennemden kurtulasın böylece.)
Ebedî Cehennemden kurtulasın böylece.)
Dedi ki: (Bunun için mûcize göster bana.)
O Server, bir ağacı dâvet etti yanına.
O Server, bir ağacı dâvet etti yanına.
Ağaç emri dinleyip, huzûra geldi hemen.
Resûlullah’a doğru eğilerek hürmeten,
Resûlullah’a doğru eğilerek hürmeten,
Fasîh bir lisân ile dedi ki: (Yâ Muhammed!
Sen, Allah’ın kulu ve Peygamberisin elbet.)
Sen, Allah’ın kulu ve Peygamberisin elbet.)
Rekâne bunu görüp, îmâna geldi hemen.
Kurtardı kendisini ebedî Cehennemden.
Kurtardı kendisini ebedî Cehennemden.