VEFÂKÂRLIK ÖRNEĞİ
“Peygamber Efendimiz” vefâkâr idi ki pek,
Bu da, her hâli gibi bizlere oldu örnek.
Bu da, her hâli gibi bizlere oldu örnek.
Sahâbe-i kirâmdan “Enes bin Mâlik” der ki:
Bir hediye gelseydi o Server’e eğer ki,
Bir hediye gelseydi o Server’e eğer ki,
Buyururdu ki: (Onu, filân kadına verin.
Zîrâ arkadaşıydı o kadın Hatîce’nin.)
Zîrâ arkadaşıydı o kadın Hatîce’nin.)
Hatîce vâlidemiz onu severdi diye,
Ona gönderiyordu, gelseydi bir hediye.
Ona gönderiyordu, gelseydi bir hediye.
Nitekim Âişe-i Sıddîka da bu bâbta,
Diyor ki: (Hatîce’ye ediyorum çok gıbta.
Diyor ki: (Hatîce’ye ediyorum çok gıbta.
Çünkü Resûl-i ekrem, ondan çok bahsederdi.
Onu çok sevdiğini zaman zaman söylerdi.
Onu çok sevdiğini zaman zaman söylerdi.
Ve meselâ ne zaman kesilseydi bir koyun,
Akrabâsına dahî gönderirdi hep Onun.)
Akrabâsına dahî gönderirdi hep Onun.)
Hattâ Resûl-i ekrem, bütün yakınlarını,
Çok sever ve sorardı sık sık hatırlarını.
Çok sever ve sorardı sık sık hatırlarını.
Hısım akrabâsının, râzıydı her birinden.
Ve hiç üstün tutmazdı birini diğerinden.
Ve hiç üstün tutmazdı birini diğerinden.
Habeşistân meliki “Necâşî”den de bir gün,
Huzûruna, elçiler gelmişti o Resûl’ün.
Huzûruna, elçiler gelmişti o Resûl’ün.
O elçi heyetine gösterdi çok iltifât.
Hattâ hizmet edince onlara kendi bizzât,
Hattâ hizmet edince onlara kendi bizzât,
Eshâb arz ettiler ki: (Siz zahmet etmeyiniz.
Onların hizmetini bizler edâ ederiz.)
Onların hizmetini bizler edâ ederiz.)
Buyurdu: (Bu hizmeti siz yaparsınız, ama,
Onlar hizmet ettiler vaktiyle eshâbıma.
Onlar hizmet ettiler vaktiyle eshâbıma.
Ben, o hizmetlerinin karşılığı olarak,
İstiyorum onlara bir ikrâmda bulunmak.
İstiyorum onlara bir ikrâmda bulunmak.
Bu yüzden bizâtihî ben hizmet ediyorum.
Ve hattâ bu hizmetten, büyük zevk duyuyorum.)
Ve hattâ bu hizmetten, büyük zevk duyuyorum.)
Bir gün de Resûlullah, savaş esîrlerinden,
Süt kardeşi “Şeymâ” yı tanıdı görüp hemen.
Süt kardeşi “Şeymâ” yı tanıdı görüp hemen.
Sevinip, kendisine ikrâm olmak üzere,
Üstündeki örtüyü çıkarıp serdi yere.
Üstündeki örtüyü çıkarıp serdi yere.
Üzerine “Şeymâ”yı oturttu sonra derhâl.
Ve ona buyurdu ki: (İstersen yanımda kal.
Ve ona buyurdu ki: (İstersen yanımda kal.
İstersen göndereyim seni memleketine.
İhtiyâcın olursa, bana gel ama yine.)
İhtiyâcın olursa, bana gel ama yine.)
Çok memnûn etmiş idi “Şeymâ”yı bu iltifât.
Memlekete dönmeyi tercîh etti o fakat.
Memlekete dönmeyi tercîh etti o fakat.
Yine “Ebû Leheb”in bir âzâdlı kölesi,
Ve hattâ kendisinin birinci süt annesi,
Ve hattâ kendisinin birinci süt annesi,
“Süveybe hâtun”un da, evine muntazaman,
Yiyecek ve giyecek gönderirdi her zaman.
Yiyecek ve giyecek gönderirdi her zaman.
O vefât edince de, sordu ki sonra hattâ:
(Onun akrabâsından kimse var mı hayâtta?)
(Onun akrabâsından kimse var mı hayâtta?)
Onlara göndermekti bundan sonra gâyesi.
Ve lâkin dediler ki: (Kalmadı hiç kimsesi.)
Ve lâkin dediler ki: (Kalmadı hiç kimsesi.)