HAYÂ ÎMÂNDANDIR
Hayâ sâhibi idi o “Server-i kâinât”.
Kimseyi kırmamaya ederdi fazla dikkat.
Kimseyi kırmamaya ederdi fazla dikkat.
Eğer bir müslümânın görseydi kusûrunu,
Yüzüne söyleyip de, kırmazdı aslâ onu.
Yüzüne söyleyip de, kırmazdı aslâ onu.
Onun da bulunduğu mecliste, başka zaman,
“Ortaya” söyler idi, aslâ isim anmadan.
“Ortaya” söyler idi, aslâ isim anmadan.
Bir hadîs-i şerîfte buyurdu: (Hayâ, edeb,
İnsanlara hayır ve iyilik getirir hep.)
İnsanlara hayır ve iyilik getirir hep.)
Yine bir hadîsinde, o Server-i enbiyâ,
Şöyle buyurdular ki: (Îmândan cüz’dür hayâ.)
Şöyle buyurdular ki: (Îmândan cüz’dür hayâ.)
Eshâb, Resûlullah’ın seâdethânesine,
Gelir, katılırlardı şerefli sohbetine.
Gelir, katılırlardı şerefli sohbetine.
Vakit ilerlese de, yine de Fahr-i cihân,
Onlara, (Kalkın gidin!) demezdi hiç bir zaman.
Onlara, (Kalkın gidin!) demezdi hiç bir zaman.
O, hep güler yüzlüydü eshâbına, ehline.
Sevip, yaklaştırırdı herkesi birbirine.
Sevip, yaklaştırırdı herkesi birbirine.
Sevgili eshâbını arar, ilgilenirdi.
Birini göremezse, derhâl suâl ederdi.
Birini göremezse, derhâl suâl ederdi.
Hep iltifât ederdi yanına kim gelirse.
Kimi çok sevdiğini, bilemezdi hiç kimse.
Kimi çok sevdiğini, bilemezdi hiç kimse.
Bir şey istiyenlere, var ise veriyordu.
Yoksa, tatlı sözlerle gönlünü alıyordu.
Yoksa, tatlı sözlerle gönlünü alıyordu.
Herkesin derdi ile, o Resûl-i müctebâ,
İlgilenip olurdu, onlara “müşfik baba”.
İlgilenip olurdu, onlara “müşfik baba”.
Kimseyi ayıplamaz, ardından lâf etmezdi.
Kimseyi de lüzûmsuz, boş yere methetmezdi.
Kimseyi de lüzûmsuz, boş yere methetmezdi.
Hoşlanmadığı bir şey görürse bir kimseden,
Eğer günâh değilse, gelirdi görmezlikten.
Eğer günâh değilse, gelirdi görmezlikten.
Nitekim bir âyette, meâlen cenâb-ı Hak,
Buyurdu ki: (Onlara, davrandın hep yumuşak.
Buyurdu ki: (Onlara, davrandın hep yumuşak.
Onlara kaba ve sert davransaydın sen eğer,
Dağılırlar, yanında kalmazdı hiç kimseler.)
Dağılırlar, yanında kalmazdı hiç kimseler.)
Bir kimse, ziyârete gelse kendilerini,
Verirdi o gelene, kendi minderlerini.
Verirdi o gelene, kendi minderlerini.
Ve oturması için, buyururdu işâret.
Olandan ikrâm edip, gösterirdi muhabbet.
Olandan ikrâm edip, gösterirdi muhabbet.
Sevgili eshâbını çok sevip Fahr-i cihân,
Şaka bile yapardı onlarla bâzı zaman.
Şaka bile yapardı onlarla bâzı zaman.
Hattâ “Ebû Hüreyre” ve “Ebû Türâb” diye,
Künyeler de takardı bir kısım sahâbîye.
Künyeler de takardı bir kısım sahâbîye.
Bütün “Güzel ahlâk”ın canlı timsâli olan,
Resûlullah, kimseyi kırmazdı hiç bir zaman.
Resûlullah, kimseyi kırmazdı hiç bir zaman.
Hiç kimsenin sözünü kesmezdi kat’iyyetle.
Sözü bitene kadar, dinlerdi dikkat ile.
Sözü bitene kadar, dinlerdi dikkat ile.
O kimse, kendi gitmek isteyinceye kadar,
Onunla sohbetini kesmezdi yine zinhâr.
Onunla sohbetini kesmezdi yine zinhâr.