KURT VE KERTENKELE
“Resûlullah” devrinde, dağ başında bir çoban,
Kırda, koyunlarını otlattığı bir zaman,
Bir “Kurt“, gelip kaçırdı koyunlardan birini.
Çoban, tâkib ederek buldu kurdun yerini.
Ve kurtardı koyunu, o kurdun pençesinden.
Lâkin kurt dile gelip, seslendi ki peşinden:
(Ey çoban, o koyunu niçin benden alırsın?
Rızka mâni olmaya Allah’tan korkmaz mısın?)
Çoban bunu duyunca, pek çok hayret eyledi.
(Ne garip, insan gibi konuşan bir kurt) dedi.
Kurt dedi ki: (Sen buna garip dersin ve lâkin,
Bundan daha gariptir halbuki senin hâlin.
Zîrâ sen, koyunların tanırsın herbirini.
Ve lâkin tanımazsın kendi Peygamberini.
Onunla aranızda, sâdece bir vâdi var.
Haydi git, sen de ona tâbi ol, etme inkâr.)
Dedi: (Kime emânet edeyim koyunları?)
Kurt dedi: (Ben beklerim, sen düşünme onları.)
Çoban, koyunlarını kurda edip emânet,
Resûl’ün huzûruna vâsıl oldu nihâyet.
Resûlullah, görünce çobanın geldiğini,
Buyurdu: (Haydi anlat kurdun hikâyesini.)
Çoban, hayret içinde “Peki” dedi ve hemen,
Anlattı o Resûl’e hâdiseyi tamâmen.
Ve şehâdet getirip o Resûl’ün yanında,
Îmân edip, eshâbtan oluverdi ânında.
Bir gün de, eshâbiyle otururken o Server,
Huzûruna, bir köylü çıkageldi bu sefer.
Elinde “Kertenkele” tutuyordu o hattâ.
O hayvanı gösterip, Server-i kâinâta,
Dedi: (Şu kertenkele tasdîk ederse seni,
Ben de tasdîk ederim senin nübüvvetini.)
O Server hitâb edip, sordu ki o hayvana:
(Kime kulluk edersin ey mahlûk, söyle bana?)
Hayvan dile gelerek, dedi: (Ey Peygamberim!
Allahü teâlâya ancak kulluk ederim.)
Resûlullah buyurdu: (Peki ey kertenkele!
Benim kim olduğumu, açıkça beyân eyle.)
Hayvan, fasîh lisânla dedi: (Yâ Resûlallah!
Sen, Allah’ın kulu ve Peygamberisin vallah.
Mahlûkâtın içinde, en şerefli kişisin.
Cihânın efendisi, Hüdânın Habîbisin.)
Köylü, kertenkeleden duyunca bu sözleri,
Şaşkın bir vaziyette oturdu diz üzeri.
“Kelime-i şehâdet” getirip en sonunda,
Girdi islâm dinine, Resûl’ün huzûrunda.
Dedi: (Cân-ü gönülden îmân ettim ben dahî.
Sen Allah’ın kulu ve Resûlüsün vallahi.)