O, ÂLEMLERE RAHMET İDİ
Yerlerde ve göklerde her ne ki olundu halk,
“Resûl’ün hürmetine” yarattı cenâb-ı Hak.
“Resûl’ün hürmetine” yarattı cenâb-ı Hak.
Allah, (İste vereyim) buyurdu kendisine.
O, arzû eylemedi dünyâlık hiç bir nesne.
O, arzû eylemedi dünyâlık hiç bir nesne.
Ne mülk ve saltanatı, ne makâm, ne rütbeyi,
İstedi “Fakîrlik”le, bir de “Peygamberliği”.
İstedi “Fakîrlik”le, bir de “Peygamberliği”.
Bir gün ziyâret için, Cibrîl aleyhisselâm,
Resûl’ün huzûruna girdi ve verdi selâm.
Resûl’ün huzûruna girdi ve verdi selâm.
O Server, Cebrâil’e buyurdu ki şöylece:
(Evimizde, bir lokma taam yoktu bu gece.)
(Evimizde, bir lokma taam yoktu bu gece.)
O esnâda “İsrâfil” adındaki bir melek,
Resûl’ün huzûruna girdi selâm vererek.
Resûl’ün huzûruna girdi selâm vererek.
Dedi: (Yâ Resûlallah, Cibrîl’e dediğini,
Hak teâlâ işitip, gönderdi şimdi beni.
Hak teâlâ işitip, gönderdi şimdi beni.
İstersen “Altın” olsun dokunduğun taş toprak.
Ve Peygamberliğini yap bir “Melek” olarak.)
Ve Peygamberliğini yap bir “Melek” olarak.)
Buyurdu ki: (İstemem ne altın, ne parayı.
İsterim “Kul” olarak Peygamberlik yapmayı.)
İsterim “Kul” olarak Peygamberlik yapmayı.)
O, insana ve cinne ve hattâ canlı, cansız,
Her mahlûka, Peygamber gelmiştir istisnâsız.
Her mahlûka, Peygamber gelmiştir istisnâsız.
Hem Onun rahmetinden, herşeye nasîb vardır.
Mü’minlere rahmeti, açık ve âşikârdır.
Mü’minlere rahmeti, açık ve âşikârdır.
Kâfirlere rahmeti şöyle olur ki yine,
Hiç umûmî bir azâb gelmiyor üstlerine.
Hiç umûmî bir azâb gelmiyor üstlerine.
Bir gün konuşur iken o Server Cebrâil’le,
Buyurdu: (Hak teâlâ bildirdi ki vahiyle.
Buyurdu: (Hak teâlâ bildirdi ki vahiyle.
Seni, rahmet olarak gönderdim âleme ben.
Sana dahî bir nasîb oldu mu bu rahmetten?)
Sana dahî bir nasîb oldu mu bu rahmetten?)
Cibrîl aleyhisselâm arz etti ki o anda:
(Evet, rahmetinizden nasîb oldu bana da.
(Evet, rahmetinizden nasîb oldu bana da.
Zîrâ Hak teâlânın kudret ve azameti,
Karşısında, sonumdan korkudaydım ben dahî.
Karşısında, sonumdan korkudaydım ben dahî.
Vaktâ ki iki âyet getirmiştim ben sana.
O zaman gitti korkum, kavuştum itmînâna.
O zaman gitti korkum, kavuştum itmînâna.
Çünkü o âyetlerde, benim “Emîn” olduğum,
Bildirilmiş idi ki, bu yüzden râhat oldum.
Bildirilmiş idi ki, bu yüzden râhat oldum.
Bu meth-ü senâsına kavuştum Rabbimizin.
Bundan büyük bir rahmet olur mu benim için?)
Bundan büyük bir rahmet olur mu benim için?)
Yine Resûlullah’ın, bilcümle enbiyâdan,
Fazîletli olduğu bellidir ki şunlardan,
Fazîletli olduğu bellidir ki şunlardan,
Sâir Peygamberlere inanmıyan kâfirler,
Yaparlardı onlara çeşitli hakâretler.
Yaparlardı onlara çeşitli hakâretler.
Onların bu iftirâ ve hakâretlerine,
Her Peygamber, kendisi cevap verirdi yine.
Her Peygamber, kendisi cevap verirdi yine.
Lâkin “Resûlullah”a Kureyş kâfirlerinin,
Dedikleri yalan ve iftiraları için,
Dedikleri yalan ve iftiraları için,
Hak teâlâ, kendisi, bizzât cevap vermiştir.
Böylece Habîbini müdâfâ eylemiştir.
Böylece Habîbini müdâfâ eylemiştir.