Allahü teala Kur’ân-ı azimüşşanda cenâb-ı peygambere “sallallahü aleyhi ve sellem” mealen buyuruyor; Ey Habibim, Müşavere et ama sonra kendin karar ver ve verdiğin karadan da dönme. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh”, cenâb-ı peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefatından sonra sefere çıkan ordu geri mi dönsün, devam mı etsin karar verecek. Cenâb-ı peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” vefatına yakın orduyu sefere gönderdi ve vefat etti. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” halife oldu. İlk görevi, buna karar vermekti. Hazret-i Ömer’e “radıyallahü anh”, Hazret-i Osman’a “radıyallahü anh”, Hazret-i Ali’ye “radıyallahü anh”, hepsine sordu. Dediler ki; Başka ordumuz yok, etraf mürted olmağa başladı, ordu geri gelsin. Hemen hemen hepsi aynı fikirdeydi ama emir Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” idi. Bakın dedi, hepinizi dinledim, hemen hemen ittifak halinde ordunun geri gelmesini istiyorsunuz. Şimdi ben sizin emirinizim. Kararımı veriyorum; ordu devam, dedi. Ne oldu? O ordu sefere gitti. Cenâb-ı peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem”, yola çıkardığını ben geri döndüremem, dedi. Medine-i münevvereye saldırmak için mürtedler etrafta teşkilatlar kuruyorlardı, saldıracaklardı. Ordu sefere çıkınca, hepsinin kalbine korku düştü. Eğer başka ordular Medine-i münevverede olmasa, bu ordu sefere çıkmazdı. Demek ki bir tane sefere çıktığına göre on tanesi içeride. Biz bunlarla harp edemeyiz, dediler ve anlaşmak zorunda kaldılar. Neden? Emirin hikmetinden…
Pınardan Damlayanlar – 708
