Bir gün hazret-i Ali “radıyallahü anh” eve çok üzüntülü geldi. Fatma annemiz; Hayırdır inşallah, nedir bu üzüntün? buyurdular. Hazret-i Ali efendimiz buyurdu ki; Bugün hazret-i Osman ‘radıyallahü anh’ Peygamber efendimizi ‘aleyhissalatü vesselam’ ve birçok Eshab-ı kiramı evine davet etti. Çok güzel bir ziyafet verdi ve ben de oradaydım. Ben bu nimetlerden mahrumum. Cenab–ı Peygamberi davet edemiyorum, Eshab-ı kiramı çağıramıyorum. Fakirlik, yoksulluk sebebiyle ben bu sevaptan mahrumum, diye ona üzüldüm, buyuruyorlar. Fatma annemiz; Sen Cenab-ı Peygamberi ve Eshab-ı kiramı çağır, yemek benden, buyuruyor. Hazret-i Ali efendimiz, Ya Fatma evde bir şey yok, buyuruyor. Fatma annemiz; Bunu ben de biliyorum. Sen orasını bana bırak, diyor. Gidiyor, Cenab-ı Peygamber’e ‘aleyhissalatü vesselam’ diyor ki, ya Resulallah, kızınız eve yemeğe çağırıyor. Eshab-ı kiramı çağırıp eve varıyorlar. Evde bir çömlek var, içinde bir şey yok. Sonra ona biraz su koyuyor, ateşe koyuyor. Çorba değil, su… Hazret-i Ali buyuruyor ki, ya Fatma çağırdık, fakat ne ikram edeceğiz?.. Fatma annemiz; Bu, Allahü tealanın Peygamberidir. Cenab-ı Hak onu Cennet nimetleriyle besler. Cenab-ı Hakka dua edelim, diyor. Sofraya bir bakıyorlar ki, yemekler, meyveler hepsi var. Cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyorlar ki; Yiyin, bunlar Cennet nimetleridir. Bir defa Cennet nimeti yiyen, kıyamete kadar onun tadını unutmaz. Fatma annemizin tevekkülü böyle idi…