Cenab-ı Hakkın dinine hizmet etmek için helal lokma önemlidir. Helal lokmayla beslenen vücudun en iyi istifadesi, kalbin nurlanmasıdır. Çünki, kalp çok hassastır. Kalp, bir havuzdur, ama madde değildir, bir kuvvettir. İnsan vücudunda onun bulunabileceği organ, yürektir. Nasıl ki, ampulün içinden cereyan geçince o ince teller ışık veriyorlar.. Nefis de, akıl da öyledir. İnsanın kalbine gelenler, iki kaynaktan gelir. Büyükler buyuruyorlar ki; İnsanlar başlangıçta aldıkları zevkin nefisten mi geldiğini, kalpten mi geldiğini ayıramazlar. Halbuki, nefisten gelen zevk ile kalpten gelen zevk, çok farklı şeylerdir. Biri Cennete, biri Cehenneme götürür. Bunları ayırmak çok zordur. Fakat insanlar zamanla ibadet yapmak, Allahü tealanın ismini çok zikr etmek suretiyle, kalp yavaş yavaş nefsin tesirinden ayrıldıkça, kendi zevkini bulmaya başlar. Ötekisi zaten kendi zevkine devam ediyor. Ama kalp kendi zevkinden bihaber iken, o yaptığı ibadetler sebebiyle, Kur’an-ı kerim okumanın, namaz kılmanın, sohbetin çok zevkli olduğunu, hele hele konuşan birisi güler yüzlü-tatlı dilli ise, çok tatlı olduğunu anlar. İşte bu zevkler ayrıldığı zaman, hak ile batıl ayrılır. Başlangıçta, hepsi beraberdi, karışıktı. İşte büyükler buyuruyorlar ki; Kalbin bu zevkleri ayırabilmesi için, onun güçlenmesi, kuvvetlenmesi lazımdır. Onun gücü ve kuvveti, ibadetlerdedir, haramlardan sakınmaktadır. Ama en kıymetli, en güçlü ilaç da, gene sohbettedir. (O büyüklerin sohbeti bulunmadığı zaman, kitablarını okumak da, onların sohbetinde bulunmaktır). Büyükler buyuruyorlar ki; Hiçbir üstünlük, hiçbir şifa, sohbetinki kadar olamaz. Çünki, insanın bütün organlarına hitap eder. Sonra büyüklerden bahsedildiği için de, Onların ruhaniyetleri, bahsedildiği yere gelir. Biz bilsek de, bilmesek de, anlasak da, anlamasak da, karpuzun güneşin enerjisini anlamadan olgunlaştığı gibi, insan, o ruhlardan istifade eder. Bilmek şart değildir. Karpuz güneşten aldığı enerji ile olgunlaştığını bilmediği gibi.. İşte Onlardan çok bahsedince veya bahsedilen yerlere gidince, insanın kalbi yavaş yavaş kendine gelir, kendini tanımaya başlar ve doğru ile eğriyi ayırmağa başlar.