İbrahim aleyhisselamın ovaları, vadileri dolduran, yediyüzbin büyükbaş hayvanı varmış. Bu büyüklerin arasında en fakir olanlardan biri, Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretleri imiş. Öyle ki, bir elbisesi varmış ve boyu uzayınca elbise kısalıyormuş. Birgün bir lokantanın önünden geçerken bir fakiri açlıktan ölecek halde görmüş. Parası da yokmuş. Lokantacıya, sana sarığımı versem, sen de kesip bez yaparsın… Bunun karşılığında bu fakire bir çorba verirmisin demiş. Lokantacı da, olur demiş ve vermiş. Bu da cenab-ı Hakkın çok hoşuna gitmiş ve Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretlerine çok büyük servet vermiş. Ama kendisi sadece dağıtıyormuş. Birgün gençlikte medresede dört arkadaş kalıyorlarmış ve kalb hallerinden de hiç haberi yokmuş. Sadece ilm öğreniyormuş. Birgün üç arkadaşı çok hasta olmuş. Doktor gelmiş, Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretlerine, hemen bu odayı boşalt, çünki bunlar bulaşıcı bir hastalığa müptela oldu, sen de ölürsün demiş. Kaderse böyle ölürüm deyip, arkadaşlarını bırakmayıp, gece gündüz onların hizmetlerini yapmış, kat’iyyen odayı terk etmemiş. Sabah bir kalkmış ki, bütün vücudu değişmiş, nura gark olmuş. Anlamış durumu.. Hemen ellerini açıp, ya Rabbi, bu arkadaşlara şifa ver diye dua etmiş ve arkadaşları aslan gibi ayağa kalkmışlar. Allahü tealanın en çok sevdiği amel ve ibadet; kim olursa olsun, Onun kullarına hizmettir. Allahü telanın mahluklarına karşı merhametli ve şefkatli olan, daima merhamet ve şefkatle karşılanır. Eden kendine eder. İyilik eden de kötülük eden de kendine eder. Bir insan, acaba ben Rabbimin indinde makbûlmüyüm, değilmiyim, ben dua alabiliyormuyum, diye kendisine sormalıdır. İnsan Ehl-i sünneti anlatan bir kitabı veremiyorsa, niye yaşar ki? Peygamber efendimiz “aleyhissalatü vesselam” buyuruyor ki; Bid’atler yayıldığı zaman, bir sünnetimi ihya edene, açığa çıkarana yüz şehid sevabı verilir. Verdiğimiz kitabda kaç tane sünnet, kaç tane vacip, kaç tane farz var… İman var. Bu fırsat kaçırılır mı.. O halde, ahirette hiç kimse kimseye kabahat bulamaz. Mevlana Hâlid-i Bağdadi hazretleri buyuruyorlar ki; Allahın dergahında ehil, nâ ehil beraberdir. Onun dergahında, sen bizdensin, sen bizden değilsin diye bir ayırım yoktur.