Şâh-ı Dehlevî Gulâm Alî Abdüllah “kuddise sirruh”, talebesinin büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdîye “kuddise sirruh” gönderdikleri bir mektûbda, İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hakkında şöyle buyuruyor:
(Âlimler ve ârifler söylemişler ve yazmışlardır ki, imâm-ı Rabbânîyi sevenler, mü’min ve müttekî olanlardır. Sevmiyenler de, münâfık ve şakîlerdir. İslâm memleketleri hazret-i Müceddidin feyz ve nûrları ile doldu. Bütün müslimânlara, hazret-i Müceddidin “rahmetullahi aleyh” ni’metlerine şükr ve hamd etmesi vâcib oldu.) Başka bir mektûbunda, (İnsanda bulunabilecek her kemâli, her üstünlüğü, Allahü teâlâ, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine vermişdir. Vermediği yalnız Peygamberlik makâmı kalmışdır) buyurmuştur.
Büyüklerimiz buyuruyorlar ki; İmam-ı Rabbani hazretlerinin yolundan gidenlerin şan ve şerefi, diğer yollara nazaran, okyanusla bir damla su mukayese edilebilirse o da edilebilir. Çünki bu nübüvvet yoludur. Nübüvvet yoluyla vilayet yolu arasındaki fark, büyüklerin ifadesine göre okyanusta bir damla gibidir.
İmam-ı Rabbani Hazretleri Müceddid-i Elfi Sanidir. Yani Peygamber efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) sonraki ikincibin senelerinin müceddidir.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubatı için, 400 seneden beri islam alimleri, “Alemi islamda onun gibi bir kitab yazılmamıştır”, “Kur’an-ı kerimden ve hadisi şeriflerden sonra en kıymetli kitabdır” buyurmuşlardır.
Böyle büyük bir zâtı tanımak ve sevmek, yolunda bulunmağa çalışmak, Allahü tealanın çok sevdiği kullarına ihsan ettiği hususi bir nimetidir. Bu nimete kavuşmuş olanların çok şükretmesi ve nimetin kıymetini bilmesi lazımdır. Zîra Allahü tealanın sevdiği kullarına ihsan ettiği iki nimetden biri, sevdiği kullarını tanıtmasıdır.
Aşkın bağında açan güllere, bülbül olan,
İslâmın hasret ile, beklediği kahramân,
ma’şûkunun aşkından yanıp yanıp kül olan,
ağlasa yeri vardır, seni görmiyen zemân!
İlmîle, irfânîle, sâhib olan (Sıla)ya,
İki temel bilgiyi, vasl eden bir araya,
dalıp ucsuz bucaksız, o mu’azzam deryâya,
ve bu Zikr deryâsından en büyük payı alan!
Kimi sâhile gider ve bu bana yeter der;
kimi uzakdan görür, mest olur, başı döner;
kimi yalnız seyr eder, kimi bir katra içer;
bir sensin, bu deryâdan, içip içip de kanan!
Kur’ândan, hadîslerden sonra, gelir eserin,
rûhlara şifâ olan, o mubârek sözlerin,
baş kumandanısın sen velîlerin erlerin;
ve (Müceddid-i elf-i sânî) adını alan!
Bize seni duyuran, fıtraten dostun olan,
ve cihânda bir tekdir, senin izinde kalan,
(Seyyid Abdülhakîm) o, senin aşkınla yanan,
hurmetine nasîb et, bize şefâ’atından!
Eserinle cihânı, yeniden tenvîr eden,
sihrli bir kuvvetle, bizi kendine çeken
ondördüncü yüz yılın, zulmetini gideren,
(Arvâs)ın ışığıdır, gerisi hayâl, yalan!
Biz onun talebesi, o sizin tâlibiniz,
muhakkak aks yapar, o nûrlu kalbleriniz,
belli, birbirinize, âşıksınız ikiniz,
ve size âşık olur, (Mektûbât)ı anlıyan!
İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubatı için, 400 seneden beri islam alimleri, “Alemi islamda onun gibi bir kitab yazılmamıştır”, “Kur’an-ı kerimden ve hadisi şeriflerden sonra en kıymetli kitabdır” buyurmuşlardır.
Böyle büyük bir zâtı tanımak ve sevmek, yolunda bulunmağa çalışmak, Allahü tealanın çok sevdiği kullarına ihsan ettiği hususi bir nimetidir. Bu nimete kavuşmuş olanların çok şükretmesi ve nimetin kıymetini bilmesi lazımdır. Zîra Allahü tealanın sevdiği kullarına ihsan ettiği iki nimetden biri, sevdiği kullarını tanıtmasıdır.
Aşkın bağında açan güllere, bülbül olan,
İslâmın hasret ile, beklediği kahramân,
ma’şûkunun aşkından yanıp yanıp kül olan,
ağlasa yeri vardır, seni görmiyen zemân!
İlmîle, irfânîle, sâhib olan (Sıla)ya,
İki temel bilgiyi, vasl eden bir araya,
dalıp ucsuz bucaksız, o mu’azzam deryâya,
ve bu Zikr deryâsından en büyük payı alan!
Kimi sâhile gider ve bu bana yeter der;
kimi uzakdan görür, mest olur, başı döner;
kimi yalnız seyr eder, kimi bir katra içer;
bir sensin, bu deryâdan, içip içip de kanan!
Kur’ândan, hadîslerden sonra, gelir eserin,
rûhlara şifâ olan, o mubârek sözlerin,
baş kumandanısın sen velîlerin erlerin;
ve (Müceddid-i elf-i sânî) adını alan!
Bize seni duyuran, fıtraten dostun olan,
ve cihânda bir tekdir, senin izinde kalan,
(Seyyid Abdülhakîm) o, senin aşkınla yanan,
hurmetine nasîb et, bize şefâ’atından!
Eserinle cihânı, yeniden tenvîr eden,
sihrli bir kuvvetle, bizi kendine çeken
ondördüncü yüz yılın, zulmetini gideren,
(Arvâs)ın ışığıdır, gerisi hayâl, yalan!
Biz onun talebesi, o sizin tâlibiniz,
muhakkak aks yapar, o nûrlu kalbleriniz,
belli, birbirinize, âşıksınız ikiniz,
ve size âşık olur, (Mektûbât)ı anlıyan!