Allahü teala bize verdiği nimetler karşılığında bizden birşey istiyor. Allahü teala, yarattığı mahlukların içerisinde yalnız insana kıymet verdi. Kendisini tanımayı nasib etti. Tanımak çok kıymetlidir. Peygamber efendimizi “aleyhissalâtü vesselâm” herkes görüyordu ama tanımadılar. Tanımak zordur. Tanıyanlar Eshab-ı kiram oldu. Allahü teala tanınmak istiyor. Bir hadis-i kudside, ben tanınmayı sevdim buyuruyor. Tanımamız lazım. İkincisi de; Onun ihsan ettiği nimetlere karşılık olarak teşekkür istiyor. Allahü tealaya teşekkür nasıl olur…? Teşekkür namazdır! Çünki zekat, malın varsa, hac şartlar varsa, oruc keza öyle; ama namazda hiçbir engel yok. Teyemmüm ederek kılar, imâ ile kılar, yatarak kılar, hastayken kılar, yani hiçbir engel olmadığı için Allahü teala teşekkürü namazla başlatmıştır. Onun için büyükler buyuruyorlar ki, Namaz kılmayanın hiçbir teşekkürü Allahü teala tarafından kabul edilmiyor. İmanın bayrağı, alameti namazdır. Abdülhakim efendi hazretleri namaz risalesinde buyuruyorlar ki; Bir mü’min yüzbin hac yapsa, yüzbin altın sadaka dağıtsa, yüzbin fakir yedirse, eğer namaz kılmamışsa hiçbir kıymeti olmaz.
Mahmud-u Gaznevî Hindistan’ın tamamını alınca Çin ile komşu olmuş. Çin padişahı, bana saldırma, sana bir bilmece soracağım, eğer bunu bilirsen Çin devleti olarak emrindeyiz demiş. Üç tane som altından insan heykeli göndermiş. Bunlardan ikisi sahte, birisi sağlam. Sağlam olanını bul, bana bildir ben doğru olanına işaret koydum, biliyorum. Bilirsen, tamam demiş. Mahmud-u Gaznevî, peki demiş. Bakmış, heykeller tıpatıp birbirinin aynısı. Ayaz ismindeki vezirini çağırmış. Ayaz gelmiş, heykellere bakmış bakmış, ince bir tel bulmuş, heykellerden birinin kulağından sokmuş, ağzından çıkmış. Bu yaramaz, gıybet ediyor demiş. İkinciyi getirmişler. Kulağına teli sokmuş, öbür kulağından çıkmış. Bu, salak demiş. Bir kulağından giriyor, diğerinden çıkıyor bir şey kalmıyor. Diğerini almış, teli yine kulağına sokmuş. Tel doğruca kalbe gitmiş. Bu sağlamı demiş. Bu gıybet etmiyor, duyduklarını söylemiyor. O heykeli padişaha göndermişler.
Bir mü’min kendisi için bağırırsa, bu, öfkedir, şeytanidir. Bir mü’min, Allah için yüksek sesle konuşursa, bağırırsa, buna gayret denir, bu rahmanidir. Nefsin karıştığı şey çok tehlikelidir. Şeytan, insanın imanını en kolay olarak, öfkelendiği zaman bozar. Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” buyuruyorlar ki, La tagdab, la tagdab, la tagdab. Öfkelenme, öfkelenme, öfkelenme. Öfke hem aklı giderir, hem de imanı giderir. Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” buyuruyor ki; Haklı olduğu zaman münakaşa etmeyen, başkasını kırmayana Cennette köşk verilecek, eğer şaka dahi olsa yalan söylemezse, Cennetin ortasında ona köşk verilecek, ben kefilim buyuruyor. İçinizde en pehlivan öfkelenmeyen, öfkesini yenendir buyurmuştur. Bir kimse kalp kırdığı zaman, Kabe’yi yetmiş defa yıkmış gibi günaha girer, kul hakkına girer.
Mahmud-u Gaznevî Hindistan’ın tamamını alınca Çin ile komşu olmuş. Çin padişahı, bana saldırma, sana bir bilmece soracağım, eğer bunu bilirsen Çin devleti olarak emrindeyiz demiş. Üç tane som altından insan heykeli göndermiş. Bunlardan ikisi sahte, birisi sağlam. Sağlam olanını bul, bana bildir ben doğru olanına işaret koydum, biliyorum. Bilirsen, tamam demiş. Mahmud-u Gaznevî, peki demiş. Bakmış, heykeller tıpatıp birbirinin aynısı. Ayaz ismindeki vezirini çağırmış. Ayaz gelmiş, heykellere bakmış bakmış, ince bir tel bulmuş, heykellerden birinin kulağından sokmuş, ağzından çıkmış. Bu yaramaz, gıybet ediyor demiş. İkinciyi getirmişler. Kulağına teli sokmuş, öbür kulağından çıkmış. Bu, salak demiş. Bir kulağından giriyor, diğerinden çıkıyor bir şey kalmıyor. Diğerini almış, teli yine kulağına sokmuş. Tel doğruca kalbe gitmiş. Bu sağlamı demiş. Bu gıybet etmiyor, duyduklarını söylemiyor. O heykeli padişaha göndermişler.
Bir mü’min kendisi için bağırırsa, bu, öfkedir, şeytanidir. Bir mü’min, Allah için yüksek sesle konuşursa, bağırırsa, buna gayret denir, bu rahmanidir. Nefsin karıştığı şey çok tehlikelidir. Şeytan, insanın imanını en kolay olarak, öfkelendiği zaman bozar. Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” buyuruyorlar ki, La tagdab, la tagdab, la tagdab. Öfkelenme, öfkelenme, öfkelenme. Öfke hem aklı giderir, hem de imanı giderir. Cenab-ı Peygamber “aleyhissalâtü vesselâm” buyuruyor ki; Haklı olduğu zaman münakaşa etmeyen, başkasını kırmayana Cennette köşk verilecek, eğer şaka dahi olsa yalan söylemezse, Cennetin ortasında ona köşk verilecek, ben kefilim buyuruyor. İçinizde en pehlivan öfkelenmeyen, öfkesini yenendir buyurmuştur. Bir kimse kalp kırdığı zaman, Kabe’yi yetmiş defa yıkmış gibi günaha girer, kul hakkına girer.