Sevgi, sevgilinin sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemektir. İki, sevdiğinin üzüntüsüyle, sevinciyle paylaşmak, ona her halükârda destek ve yardımcı olmaktır. Üçüncüsü, onun gıyabında, onun haberi yokken bile, arkasından ona dua etmektir. Çünki Allahü teala birgün Musa ‘aleyhisselam’a buyurdu ki; Bana temiz ağızla dua yap, temiz ağzınla bana dua et. Musa ‘aleyhisselam’ dedi ki; Ya Rabbi, ben bunu yapamam. Benim ağzımın temizliğini ben nasıl garanti verebilirim ki, biz bütün gün laf ediyoruz, her şeyi konuşuyoruz. O zaman cenab-ı Hak buyurdu ki; Git o zaman başkalarının duasını al. Onların ağzı, senin için günah işlememiştir, dualarını kabul ederim. Bunun üzerine Peygamber efendimiz ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyorlar ki; İki kişinin duası red olmaz. Biri, mazlumun, zulme uğramış, hakarete uğramış, kalbi kırılmış; üzüntülü bir müslümanın yaptığı dua red olmaz, kabul olur. Dolayısıyla, adam üzmekten, adam kırmaktan sakınalım, çok dikkat edelim. Çünki Allahü teala kırılıyor. Yani taşa değil de, taşı atana dikkat etmek lazımdır. Mektûbât’ta öyle geçiyor. Başınıza bir taş geldiği zaman, başınız yarıldığı zaman, siz taşı elinize alıp da, ey taş, neden başımı yardın, neden bana bu zulmü yaptın der misiniz? Denmez ki. O taşı kim atmış, onu düşünürsünüz. Düşünün, Allahü teala kulları eliyle, size şu veya bu şekilde üzüntü ve sıkıntı verdiyse, taşın ne suçu vardır? Onu size gönderene bakın. Eğer bir itirazda bulunursanız, eğer bir tepki gösterirseniz; bu, Allahü tealaya kadar gider.