Bir talebenin talebe olabilmesi için, onda iki hususiyet olması lazımdır. Hangi talebede bu iki hususiyet varsa, işte o, talebedir. Birincisi, edeb ve saygıdır. İkincisi, dünyalık olarak eline ne kadar servet ve şöhret geçerse geçsin, aslını kaybetmeden tevazu sahibi olmasıdır. Çünki insanlar bu servet ve şöhret düşkünlüğü yüzünden belli bir seviyeye gelirler, ondan sonra da kimseyi dinlemezler. Onun için, Mektubât’ta da var; bir dünya ehli ile karşılaşırsanız, yolunuzu değiştirin. Aynı mahalledeyseniz, başka yere gidin, karşılaşmayın. Kalbiniz meyleder.
Yüksek makam sahipleriyle gereğinden fazla dostluk kurmamak lazımdır. İnsanın kalbi meyleder, aslını kaybeder. Önce kalbi meyleder, sonra da asıını kaybeder. Onun için talebenin asıl vasfı, herkese karşı, Allahü tealaya karşı, Peygamberimize “aleyhisselam” karşı, Hocamıza karşı, babasına karşı, annesine karşı, kardeşine karşı, edebli olmasıdır. Çünki Şâh-ı Nakşibend hazretleri ‘kuddise sirruh’; bizim yolumuzun başı edeptir, ortası edeptir sonu yine edeptir, buyurmuşlar.