Büyüklerin kalbine gelen feyzlerden alabilmek için, ba’zı şartlar vardır. Müslimân olması, bid’at ehli olmaması, haramlardan sakınması lâzımdır. Haram ile feyz bir arada olmaz. Farzları yapması lâzımdır. Allahü teâlânın emrlerine uymıyan, feyz alamaz. Boğazından bir lokma, bir zerre harâm gıda vücûde girmemesi lâzımdır. Haram yiyen insan, kitâb okumakdan ve dinlemekden istifâde edemez. Tesavvuf, temâmen helâl lokmadır. Bâkî-billah hazretleri buyuruyor ki; “Domuz eti, içki gibi harâm şeyler yiyenler, büyüklerden feyz alamaz. Yidiği harâm şeylerin çıkardığı gazlar, vücûddaki feyz yollarını tıkar. Büyüklerin feyzi, o bedene gelemez, harâm yiyenler büyüklerin feyzlerinden mahrûm kalırlar ve feyz alamazlar.” Kim söylüyor bunu? Bâkî-billah hazretleri söylüyor. Bizim sözümüz değil. Bâkî-billah hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hocasıdır. Feyz yolunun üstâdıdır. Hepimiz o büyükleri seviyoruz. O büyükleri seven, harâm da yemezse feyz alır. Feyz, büyüklere olan muhabbetle gelir, fakat gelen feyzden istifade edebilmek için haramdan sakınmak lazımdır. Yani bardağı suyun altına koymak, büyükleri sevmekdir. Fakat bardağın ağzı kapalıdır, su bardağa girememektedir. Bardağın kapağını açıp, suyun bardağa dolması da, haramdan sakınmakladır.
Pınardan Damlayanlar – 621
