-HAYATINDAN KESİTLER-
Ankara’dan her fırsatta Abdülhakim efendi hazretleri’ne gelirlerdi:
-3-
Bir gün yine gitdim, sokak kapısından bahçeye girdim. Aaa, baktım bahçede oturuyor, mübârek, kapıya karşı. Hemen gitdim, ellerini öptüm, yanıma otur dedi. Elimde gazete vardı. Gazetede ne haber var dedi. Hiç unutmam. Efendim Almanlar Parise girmiş, gazete yazıyor dedim. İkinci cihan harbi. Buyurdu ki; bundan yetmiş sene evvel yine Alman ordusu Parise girmişdi. Ama çıkarıldılar dedi. Sonra sulh yapıldı, çıktılar. Yine çıkarırlar dedi. Bunu böyle söyledi. O zemân, Almanlar Parise girdiğinde, 1940 senesiydi. 1870’de efendim biz lisede târihte okuduk. Almanların 1870 zaferi var. O zaferde Parise girmişlerdi ve sonra çıkarıldılar dedim. Efendim tam yetmiş sene oluyor, siz bunu nereden biliyorsunuz dedim. Güldü mübârek ben öyle söyleyince. Ben de okumuştum dedi. O kadar cevabdı bu, hiç unutmam.
(1985 senesinin Kasım ayının 24’ünde Mevlid Kandili için Fâtihdeki seadethanelerine gittiğimizde buyurmuşlardı ki): Efendi hazretlerinin bir sâatlik sohbetini dinlemek için Ankara’dan gelirdim. Şimdiki gibi sık sık tren de yokdu. Günde bir tâne vardı. Ankara’dan gelirken çoğu kere yer bulamayıp ayakda gelirdim. Bir kerresinde yine, iki vagonun birleşme yerinde körüklerin içinde ayakda geldim. Kar yağmış, içeriye karlar girmişdi. Efendi hazretleri’ne kavuşmayı hayal ettiğim için bunlardan rahatsızlık duymazdım. Trenden indim. Vapurla Eyyûb Sultâna gitdim. O vaktde vapur olmazdı, ama treni karşılamak için varmış. Dergâh kapıya kadar doluydu. Kapıdan içeri girip hemen oturdum. Kapıdan içeride olduğuma şükr etdim. Siz de bu kapının içindesiniz ya, ister divânda, ister yerde oturun, neresi olursa farketmez.
Bir kerre geldiğimde de, ne zemân gideceksin buyurdu. Yarın gideceğim efendim dedim. Sen bu gece bizim evde kal, bizim misâfirimiz ol, bizim yatakda yat buyurdu. Peki efendim dedim. O gece salonda yatdım, ne tatlı geceydi o gece. Efendi hazretleri ile aynı evde yatmak. Hem çok tatlı, hem de çok sıkıntılı. Çünki, alt katda Efendi hazretleri var diye uyuyamadım. Sanki ateş içindeydim, sabaha kadar ayaklarımı uzatamadım. O odadaki eşyâlar için, bu odadaki eşyâlar Vahîdeddîn hanın parasıyla alındı, buyurdu.
Efendi hazretlerini bir sâat görebilmek için, her hafta sonu Ankara’dan gelirdim. Bir def’asında yine bir kış günü Ankara’dan gelirken asker sevkiyâtı vardı. Trende yer bulamadım. Yine iki vagonun arasında ayakda geldim. Hattâ parmaklarım donup körüğe yapışmışdı. Buzdan kurtaramadım. İnsan sevdiğinin her şeyini sever. Kapısındaki eşiğini de sever. Seven onu da sever. Hattâ avlusundaki köpeğini de sever.
-devamı var-