Çok zengin, fakat bir o kadar da cimri bir adam, bir gece oğlu ile evinin bahçesinde oturuyorlardı. Bir ara oğluna; “Oğlum artık yaşlandım, üstelik hastayım, eğer ben ölürsem sana vasiyyetim, malımın üçte birini ayır, fakirlere ver” dedi. Oğlu ise; “Baba ne güzel düşünmüşsün. Bunu sonraya niçin bırakıyorsun, sen kendin versen daha iyi olmaz mı?” dedi. Babası: “Oğlum benim elim varmıyor vermeye, yapamam. Bir kuruş vereceğim zaman sanki canım çıkıyor. Ama ben öldükten sonra sen verirsin” dedi. Sonra eve gitmek içi kalktılar. Oğlu feneri getirdi ve babasının arkasında yürümeye başladı. Işık babasına arkadan geldiği için adamın sırtına isabet ediyor ve önüne gölge yapıyordu. Babası; “Oğlum önüme geç, ışığı önüme tut” dese de, oğlu ısrarla babasının arkasından yürüdü ve ışık sırtına geldi. Derken yaşlı adam önünü göremeyip yere düştü. Oğlu, babasını yerden kaldırırken; “Özür dilerim baba, fakat şunu öğrenmeni istedim: insan ışığı arkasına alırsa kendi gölgesi önüne düşer, önünü göremez. Fakat ışık önden gider, insan onu takibederse, önü aydınlanır, rahat eder. İşte bunun gibi sen de hayır ve hasenatını önden gönderirsen, ahirette sana faidesi olur. Kendinden sonraya kalan hayrın bir faidesini göremezsin, çünki onun sevabı hayatta iken verilir”