İlim Meclislerinde Bulunmak
İlm-i ledünnîyi, Cenâb-ı Hak ihsân eder. (Tam ilmihâl Se'âdet-i Ebediyye)deki bilgileri hazmeder, iyi anlarsak, âlim oluruz. Tatbik edersek evliyâ oluruz. O zaman Cenâb-ı Hak ihsân eder, ilm-i ledünnîyede kavuşulur. Yoksa bu okunarak bir yerden elde edilen ilim değildir. Bu Allahü teâlânın ihsânıdır ve şartları vardır.
Dinlenebilir, bir mahzuru söz konusu değildir.
(Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)de, (Kimyâ-i se’âdet)den bizler için lâzım olan bilgiler alınmıştır. Onun için başka tarafa bakmaya gerek yok.
İbrâhîm Hakkı Erzûrumi hazretlerinindir. Kıymetli ve mu’teber bir kitâbdır. Ama tercemeleri veya sadeleştirilenler, farklı farklıdır. Yanlışlık olanları var, onlar pek tavsiye edilmez.
İnsanı, insan yapar. Sâlih, iyi bir kimse olur. Aranılan bir kimse olur. Hava, su gibi aranılan şey olmayı temin eder.
Kitâbı hazırlayan kimsenin üstâdı önemlidir. Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin üstâdı seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleridir. Onun üstâdı, seyyid Fehîm “kuddise sirruh” hazretleridir. Onun üstâdı, Tâhâ-yı Hakkârî hazretleridir “kuddise sirruh”. Onun üstâdı, mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleridir. Onun üstâdı, Abdüllah-ı Dehlevî hazretleridir. Onun üstâdı, Mazher-i Cân-ı Cânân hazretleridir. Onun üstâdı, Seyyid Muhammed Nûr-i Bedevânî hazretleridir. Onun üstâdı, Seyfeddîn-i Fârûkî hazretleridir. Onun üstâdı, Muhammed Masûm hazretleridir. Onun da üstâdı, imâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretleridir ve tâ Peygamber efendimize kadar “aleyhissalâtü vesselâm” bu silsile devâm ediyor. (Se'âdet-i Ebediyye)nin girişinde, evlâd-ı Resûlden seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin mahdûm-u mükerremesi, eski Kadıköy müftüsü, Ahmed Mekkî efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” bir takrîzi var. Bunlar hâtır, gönül için yazmazlar. Orada, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı için, (Zamânımızın bir dânesi tarafından yazılan ve ileride de belki de yazılamıyacak olan bir kitâbdır) diye bahsediyor. Diğer kitâblarla kıyâs bile edilemez.
Zehiri bile altın kupa içerisinde sunarlar. Dolayısıyla âhir zamanda bulunuyoruz, hakla bâtıl da karışık.
Kitâbı hazırlayan Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin talebesidir. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri dört mezhebde mütehassıs bir zâtdır. Bu kitâp, binden fazla kitâptan hazırlanmış. Bu kitâp, Ehl-i sünnet yolunu anlatıyor ve dînin nakil dîni olduğunu anlatıyor. Onun için Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, aleyhde konuşanların yetiştirilmesinde büyük bir engeldir. Onlar, bana göre.. diyeceklerdi, Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” onlara mâni oluyor.
Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde, (Bu dîni Ben indirdim, Ben koruyacağım) buyuruyor. Hüseyin Hilmi efendi, Peygamber efendimizden “aleyhissalâtü vesselâm” gelen doğru dîni, Ehl-i sünnet itikâdını doğru olarak anlatıyor, çünkü hocası sağlamdır. Din adamı olabilmek, islâm âlimi olabilmek için, silsilesinin belli olması lâzımdır. Dolayısıyla, Hüseyin Hilmi efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” kitâbında yazılanların hepsi senedlidir, vesikalıdır, hüccetlidir. Üstadları, hocaları da Peygamber efendimize “aleyhissalâtü vesselâm” kadar dayanmaktadır. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbında dînimize aykırı herhangi bir hüküm olmadığı gibi, hanefi mezhebine göre yazılmıştır. Şâfii, hanbeli ve mâlikî mezhebinde de lâzım olan hükümler de yerine göre izâh edilmiştir. Bunu hazırlayan zât “rahmetullahi teâlâ aleyh” daha önsözünde buyuruyor ki, (Bu kitâpda bize âit tek satır bir şey yok. Köşeli parantezle ilâve ettiklerimizde, başka kitâplardan alıp oraya koyduklarımızdır). Nakli esâs almıştır. Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Eğer bize muhâlefet eden olmasaydı, kendimizden şüphe ederdik). Çünki doğruya hep muhâlefet edilir. Biz (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbından alıp naklediyoruz, o bilgilerden şüphe etmiyoruz.
Kitâplarını okuyacaksınız. Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi aleyh” hayatta iken, Anadoludan bir yerden mektup gelmiş. Sâlih bir kimse imiş, kendi gayreti varmış, duâ da etmiş. (Yâ Rabbi! Ben bilmiyorum, senin rızânı istiyorum. Bana yol göster). Rüyâsında bu zâtın ismi söylenmiş. Sonra (Bana el verin) diye mektup yazmış. Hüseyin Hilmi efendi de “rahmetullahi aleyh” bir mektup yazıyorlar. Mektupta buyuruyorlar ki, (Kardeşim, siz bizden bir el istediniz. Biz size iki el veriyoruz. Birisi, Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye, birisi de Mektûbât) buyuruyorlar. Dolayısıyla bu büyüklerin kalbinde yer etmek isteyen, Onların hayatlarını, kitâplarını okur. Çünki bu zât, bu kimseye ve buna benzer talepte bulunanlara, (Bizi arayanlar, kitâpların satırları arasında bulurlar) buyuruyor.
Bu büyüklerin kalbine girmek isteyen, Onların bildirdiği rotada gitmelidir. Yani, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını, (Mektûbât)ı iyi okumalıdır. Orada bildirilenlere uygun hareket edilirse, O büyüklerin gönlünde yer edinilmiş olur. O büyükler, Allahü teâlânın dînine hizmet etmişlerdir. Hem okuyacağız, hem amel edeceğiz, hem de yayacağız. Kitâp alıp, dağıtacağız. O zaman, O büyükler bun dan haberdar olur. Kitâplar okununca, istense de, istenmese de, Onların kalbinden kalbimize nûr akmaya başlar. Buna feyz deniyor. O nûr aktıkça, Onlara olan muhabbet de artar. Meselâ, (Mektûbât) kitâbına her gün, ara vermeden okuyan bir kimse, belli bir müddet sonra, bir konuda birisi ile görüşürken, konuşurken, herhangi bir konuda fikir beyân edersek, karşıdakiler pür dikkat bunu dinlemeye başlar. Önündeki sis perdeleri kalkar, dünya işlerini bile çok net görmeye başlar. Meselâ daha önce kızdığı insanlara bile acımaya başlar. İnsanların kalblerini kırmamak için hitap şekli, davranış şekli bile değişir. Bu kimse yük çekmeye başlar.
Onun için de din büyükleri buyurmuşlar ki, (Bir kimsenin, bu Allah adamlarından, Allahü teâlânın sevgili kullarından, Ehl-i sünnet âlimlerinden [sohbetlerinden veya kitâplarından] istifâde ettiği, yük çekmeye başlaması ile anlaşılır). Ölçü budur. Bunu da fark eder. Karşıdaki de fark eder. Artık, aranan kimse hâline gelir. Yani, onunla bir sohbet etsem, görüşsem demeye başlarlar. Çünki o kimsenin firâseti de, ufku da açılmıştır. Önünden sis perdeleri kalkmıştır.
Orjinali kıymetlidir. Şimdiki hazırlayan bozuk ise, bozuk kimsenin kalbindekiler, okuyanın kalbine de girer.
Fıkıh bilgisi okunduktan sonra mektub da okunur, bereketlenilir. Fıkıh bilgilerini kaldırıp, sadece mektub okumak olmaz. Fıkıh da, tasavvuf da lâzımdır. Tayyarenin iki kanadı gibidir.
O tuzaktı. Allahü teâlâ sevdiği kuluna başlangıçta o zevki, o şevki verir. Sonra onu geri çekerler. O zevk ve şevk kalmaz, buz gibi hisseder. Namaza bile, idama gider gibi gider. Bu hâl yanlış değildir, doğrudur. Bir de zamanın zulmeti sebebi ile böyle oluyor. Çâresi, istiğfara devam edeğiz, (Mektûbat) kitâbını çok okuyacağız. Çünkü (Mektûbat) kitâbını okudukça, harâmlara [dünyâya] karşı soğukluk olur, ihlâs da artar.
Piyasada meâl yok, tercüme var. Eskiden meâl vardı. Dîninizi öğremek isteyiyorsanız, ilmihâl kitâbından öğreneceksiniz. Meâlden, tefsir kitâplarından, hadis-i şerif kitâplarından din öğrenilmez. Tefsir-i mevâkıf, meâl kitâbıdır. Osmânlılar döneminde yaygındı. Öyle bir şey varsa okunabilir. Ama piyasadaki, latin harfleri ile yazılmış, ismine meâl dediklerinin hiçbirine itibâr etmemelidir. Hepsi tercümedir ve tercüme edenin kendi düşüncesidir.
Normaldir. İnsanın hâtırına nefisten, şeytandan gelir. Yani, yoldan çıkarmak için bir sebep bulabilir. Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâma yememesini emretti, ama yemesini diledi. O yasak edilen meyve dünya meyvelerine benziyordu, lifli idi. Onu çıkarmak için yeryüzüne inmesi gerekti. Cenâb-ı Hak ezelde böyle diledi. Âdem aleyhisselâma unutturdu, O da yedi. Sebepler zinciri altında zuhur etti.
Oyun oynamak hiçbir zamân câiz değildir. Mâlâya’nîdir. Hele dînini öğrenmene mâni olacaksa bunun günâhı kat be kat artar. Namâzı geciktirmesine, kazaya bırakmasına sebep olacak olursa, daha da büyük günâh olur.
Okunabilir, onun bir mahzuru söz konusu değildir.
Seyyid Kutub övülüyorsa, kitâbın yazarı veya içindekiler hiç kale alınmaz , okunmaz.
Aslı, faslı yokdur. Bizim mürşidimiz İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleridir. Biz İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleri ve yolundaki ve onların hazırladıkları kitâbı okuyorsak, rehberimiz, mürşidimiz onlardır. Dolayısıyla onlara ittibâ edince namazımız da sahîh olur.
Peygamber efendimiz “aleyhissalatü vesselam” zamanında böyle bir şey yoktu. Bunları sonradan uydurdular, sonradan koydular. Bunlara kaza borcu olan bir kimse, sünnet yerine kazaya niyet etmeli dersek, feryat ederler. Sünneti değiştiriyorsunuz, derler. Peygamber efendimizin “aleyhissalatü vesselam” sünnet-i seniyyesine bakalım. Peygamber efendimiz “aleyhissalatü vesselam” Medine-i münevverede cemaatle beş vakit namâz kılıyordu. Sahabiyye olan hanımlar kocaları vasıtasıyla haber gönderdiler. Yâ Resûlullah! Kocalarımız sizin arkanızda namâz kılmakla şerefleniyorlar. İzin verirseniz biz de Mescid-i nebiye gelsek, arkada Size ittibâ etsek. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize haber gönderdiler. (Sizin, [yanî hanımların] evin bir köşesinde tek başınıza kıldığınız namâz, Mescid-i Nebide kılınan namâzdan üstündür). Gelmelerine izin vermediler. Peygamber efendimizin bildirdiği yol bu.
Şimdi Mevlana Celaleddin-i Rûmi hazretlerine şeb-i arûz diye, ne cinâyetler işleniyor. Çünkü Mevlana Celaleddin-i Rûmi hazretleri ıztırap içerisindedir. Türbesine bir sürü saz âleti sokmuşlar, sokuşturmuşlar. Mevlana Celaleddin-i Rûmi hazretleri ney çalmadı, dönmedi. Sema yapmadı. Mevlana Celaleddin-i Rûmi “kuddise sirruh” hazretleri, işi gücü bırakmış, Allahü teâlâyı zikretmeyi bırakmış, oturmuş kalemi almış eline şeyh efendi, dede efendi böyle yapacak, semazen efendi böyle yapacak, elini öyle kaldıracak, şöyle kaldıracak bir ömür boyu bunların kâidelerini yazmış, durmuş. Terbiyesizliktir bu. Sonradan birisi oturmuş bunları dizayn etmiş. Yok böyle bir şey. Mevlana Celaleddin-i Rûmi hazretleri dönmemiş, raks etmemiş. Böyle bir elbise giymemiş, sonradan uydurdular. Şimdi dokunduğun zaman sen Mevlanaya düşman mısın? Mevlana Celaleddin-i Rûmi hazretlerine böyle yapanlar düşmanlık ediyor.
Bunların doğrusunu Ehl-i sünnet âlimleri ve özellikle silsile-i âliyye denilen hazret-i Ebû Bekr Sıddık vasıtası ile gelen, Mevlana Halid-i Bağdadi, İmâm-ı Rabbâni gibi zatları bildirdikleridir. Meselâ bu zâtların kitâplarına, hayatlarına bakıyoruz, öyle hoplamak, zıplamak, ey ey diye bağırmak kendinden geçmek, Allah diye bağırmak yasak ediyorlar. Böyle bir şey de yok, ibadet değil. Böyle yerlere de gitmek uygun değildir.
Tabii, ama din bilgisi veren yeri iyi tesbit etmemiz gerekir. Ehl-i sünnet itikadında olan, doğru din bilgisi öğrenmiş ve doğru din bilgisi verecek durumda olan kimseler varsa olur.
Doğru tabii. Hadis-i şeriftir. Fakih, fıkıh, ilmihâl bilgilerinde söz sâhibi olandır.
İnsan ya Allahü teâlâya kuldur veya nefsine kuldur. Allahü teâlâya kul olabilmek için bize o kulluğu gösteren Peygamberler “aleyhimüssalâtü vesselâm” ve Onların varisleri var. Dolayısıyla onlara tâbi olunur. Önceki asırlarda bu rehberler çoktu. Zamanımızda yok gibidir. (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye) kitabına tâbi olan bir kimse, bir rehbere yapışmıştır. Orada ismi zikredilen âlimlerin hepsi bize yol göstericidir. Dolayısıyla oradan feyz alınır.
Uyuyanlar olabilir. Bir kelime, bir cümle hâtırında kalabilir. O da onun son nefeste îmânla gitmesine sebebiyet verebilir. Alalhü teâlânın sevdiği zâtların hayatları, kitâpları üç-beş kişi bir araya gelinerek okunmalıdır. Sohbet olur. Mutlaka istifade edilir. Vazgeçmemelidir, kendiniz de, gelenler de istifade eder. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâpları okunurken, kalbi, ruhu temiz olanlar feyz almaya başlayınca uyurmuş. Onu da hakîr görmemeli, bu işe devam etmelidir.
İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin veyâ İbrâhîm Hakkı Erzurumî hazretlerinin kitâplarını okuyan bir kimse, işin içinden çıkamayabilir. Onun için Allahü teâlâ her asırda birisini gönderiyor. Hüseyn Hilmi Efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bu kitâpların hepsini taradı. Lâzım olanlarını aldı. Bize [bu asırda] lâzım olanlarla amel edeceğiz. O asırdaki insanlar okuyup, yaptılar. İmâm-ı Gazâlî hazretleri de, İbrâhîm Hakkı Erzurumî hazretleri de başımızın tâcıdır. Yazdıklarına hiçbir itirâzımız yok. Kimiz ki biz. Ama bugün bizim almamız ve inanmamız, yapmamız lâzım olanı, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) almış. Dolayısıyla başka şeye ihtiyâç yok.
(Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâbından nakiller yapar, Ehl-i sünnet itikâdını anlatır. Dört mezhebin hak olduğunu bildirir ve müslümânların bu dört mezhebden birisine tâbi olmasının şart olduğunu uzun uzun anlatır. Yetmişiki bid'at fırkasının bid'at olduğunu ve doğru yoldan ayrıldıklarını net bir şekilde bildirir. Kendi kafalarına göre yorum yapanların İslâmiyyetle alâkalı olmadıklarını bildiriyor. Daha doğrusu kimin yanlış, kimin doğru olduğu (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)de bildiriyor.
İtikâdlarında bozukluk varsa, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)yi okudukları zaman da itikâdlarının bozuk olduğu açığa çıkacak. Dolayısıyla, itikâdı bozuk olanlar, Ehl-i sünnet olmayanlar (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbına düşmandır. Bunların etiketi, kariyeri, mezun oldukları yer veya istihdam oldukları yer neresi olursa olsun hiç önemli değildir.
Biz hanefi mezhebindeniz, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) de hanefi mezhebine göre yazılmıştır ve orada mâlikî ve şâfii mezhebine göre Lüzumlu olan bazı konularda o mezhebdeb de bazı hükümler bildirilmiş. Fıkıh bilgilerinde, hanefi mezhebinin temel fıkıh kitâbı olan İbni Âbidin esas alınarak naklediliyor. Diğer kitâblardan da nakiller alınmış, müellifleri hakkında da bilgi verilmiştir.
Yarasanın nasıl güneş ışığına tahammülü yoksa, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) aldığı nakiller itibâri ile güneş ışığı gibidir. Bu nurdan, bu ışıktan yarasa misâli itikâdı bozuk olanlar gocunmaktadır. Bunun için de o kitâbı okumayın diyorlar. O kitâp okunduğu zaman bunların foyosu meydana çıkacak. Îmânı kurtarmak için mutlaka bu kitâpları okumalıdır.
Bu okullar din öğretmez. Din hakkında, dinler hakkında bilgi verir. Fıkhın, tefsîrin ismini bahsediyorlar. İmam-hatip okuluna ve ilâhiyyata din öğretiliyor diye bakılırsa, hele bir de öğretmen mezhebsiz ise, mezhebsiz olunur, çıkılır. Dolayısıyla ille imam-hatip şart değildir. Kur'ân kursuna gidilir, alt yapı oluşturulur. İmam-hatip okulunu ve ilâhiyyatı bitirerek de, Ehl-i sünnet bilgisi insanlara, o etiketi alarak ulaştırılabilir. Onun için de dikkatli ve uyanık olmak lâzımdır.
Bir mahzûru söz konusu değildir. Yani Cum'a günü bereketlidir. Salevât-ı şerîfe çokça getirilmelidir. Kelime-i tevhîd, kelime-i temcîd, kelime-i tenzîh çokça okumalıdır. Ama bir araya gelince, bunlardan önce, meselâ bu Hakîkat Kitâbevinin yayınlarından olan (İslâm Ahlâkı) kitâbını mutlaka okumalıdır. Onları iyice anlayıp, anladıktan sonra da onlarla amel edinceye, hâl hâline getirinceye kadar okumalıdır. Maksad odur. Yoksa çok biliyoruz, ama amel etmiyoruz, bir kıymet ifâde etmez. Dünyâda rahat ve huzûrlu olmak, âhiretde de, ebedî se’âdete kavuşmanın çâresi, Allahü teâlânın dînini doğru olarak öğrenmek, tatbik etmek, ihlâsla yapmaktır.
Gitmeyip fitneye sebebiyyet verirse, başka da alternatif yoksa gidersiniz, ama o bid'atleri beğenmezsiniz. Anlatabilirseniz anlatır veyâ kitâp verirsiniz. Kabûl ederler etmezler, o da onların bileceği bir iştir. Evde okur, ibâdetimi kendim yaparım derseniz, o zamân gitmezsiniz.
Bir kimsenin elinde Ehl-i sünnet âlimlerinden birinin kitabı yoksa, şeytan buna rehberlik edecek. Rehber olacak kimselerin özellikleri ve hususiyetleri bildirilmiş. Bir kimsenin rehberi yoksa, namazı şartlara uygun olmadığı için kabul olmaz. Rehber sağlam değilse, ibadetler de sağlam olmaz. Bu açıdan söylendi ise, elbette doğrudur.
Zaten bu tip rahatsızlıklarda gelir. Çünkü o anda akıl örtülüyor, öleyim, gideyim, düşüncesi ağır basıyor. Nefs de devreye giriyor. Böyle durumlarda, islâm âlimlerinin kitâplarını, istigfâr ve lâ havle... yi çok okumalıdır. Buna devâm edilirse, bi-iznillahi teâlâ bu merhâle de atılır.
Din gayretinin artması için, din gayreti olanlarla beraber olmak lâzımdır. Onları bulmak da zor, çoğu toprak altındadır. Onların kitapları ve eserleri okunursa bu hâsıl olur.
Mürşid-i kâmil şart değildir. Ehl-i sünnet âlimleri kemâle geldikten sonra hepsi mürşid-i kâmil olmayabilir. O ilmi hazmetmişse, o ilme selâhiyyetli ise icâzet verilir. Sıradan bir yetki değildir.
Olmaz. Çünkü (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı, ilkokulu bitiren bir kimsenin okuyup anlayabileceği bir şekilde yazılmıştır. Anlaşılmayan kelimeler çıkabilir, sorulacak. İlm, zahmet ister. Bu zahmete katlanmayanlar ileride cehâletin sillesini acı bir şekilde çeker. Dünyâda kepaze olmak şöyle dursun, son nefesde îmânını kurtaramazsa ebedîyyen o zilletin içerisinden kurtulamaz. Onun için o zahmete katlanacağız. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını herkese verebiliriz.
Edebe mugayirdir. Mümkün mertebe edebe riâyet etmemiz lâzımdır. Felçlidir, hastadır, kalkamıyordur..., bu kimse yattığı yerden de kitabını koyabilir. Ama sağlam, oturabilecek olanın o şekilde yapması uygun olmaz.
Hakîkat Kitâbevinin kitâpları, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarıdır. Bunlar Allah rızâsı için basılmıştır ve insanlara da Allah rızâsı için ulaştırılmaktadır. Kâr maksadı, gâyesi de yoktur. Sadece kâğıt, cild ve benzeri masraflar üzerine konuyor. Onun dışında herhangi bir ücret konmuyor. Bu kitâplarda yorum yok. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarından alınarak nakledilmiş. İzâh edilmesi gereken yerler, başka bir kitâptan alınarak, köşeli parantez içinde ilâve edilmiştir. Bu kitâpları alanlar insâf sâhibi ise, okumak, istifâde etmek nasib olur.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, (Bir kâfir, imâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâu-Ulumiddin kitâbının yapraklarını insâfla çevirse, Allahü teâlâ hidâyet nasib eder). Dolayısıyla Hakîkat Kitâbevinin kitâplarına insâfla yaklaşan, itikâdı bozuksa, itikâdını düzeltir. Eğer ameli bozuksa, amelini düzeltir. Yani, insâflı bir şekilde yaklaşan, mutlaka bu kitâplardan istifâde eder. Bir kimse, (Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye), (İslâm Ahlâkı), (Fâideli Bilgiler), (Kıyâmet ve Âhıret), (Namâz Kitâbı), (Menâkıb-i Çihâr Yâr-ı Güzîn).., bu kitâplardan hangisi alırsa alsın, okuduğu zaman Biiznillâhi teâlâ, istifâde eder. Dînini doğru olarak öğrenir. Ölürken de îmânla gitme ümidi artar.
Biz mücadeleyi bırakmayacağız. Herkes kaderine uygun olan işi tercih eder. Bunun çâresi var. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarını ve hayatlarını okumaktır. Ruhu kuvvetlendirecek. Yani iyi arkadaş seçilecek. Arkadaş iyi olunca ruh kuvvetlenecek. fâsık kimselerle değil, dînini bilen, seven kimselerle görüşülecek. İyi kimselerle beraber olunca, kötülük yapılmaz. Bu da kârdır. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) ve (Mektûbat) kitâbını çok okumalıdır.
Malesef Türkiyede yapılanların hemen hemen hepsi öyledir. Edepsiz bir kimsenin Allahü teâlânın rızasına kavuşması imkân dâhilinde değildir. Böyle kitâpları okumamalıdır, tercüme edenin kitâbı hâline geldi. Dolayısıyla İmâm Gazâlî hazretlerinin değildir.
Elmalı Hamdi Yazır, nakli esas almamış. Kendi ilmine güvenmiş. Kendi ilmine güvenerek yapacağı bir açıklama, murad-ı ilâhinin dışında olacağı gibi, âyet-i kerimedeki murad budur, iddasında bulunmakta çok tehlikelidir.
Meselâ, aynı dönemde yaşayan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri ile karşılaşıyor. (Ben bir tefsir yazacağım, bu konuda bana yardımcı olur musunuz?) diyor. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri bu konularda çok hassas. (Daha önce yazılmış tefsirler var, aynısını yazacaksan lüzumsuz. Gereği yok, yazılmış zaten. Yeni bir şey yazacaksan o da dalâlet olur) meâlinde, aralarında konuşma geçiyor. Fakat buna rağmen Elmalı Hamdi Yazır, onu yazmıştır. Onun tefsirini okuyarak dinden uzaklaşanları gördük. Nakli esas almadığı için kendi yorumu var.
Kim kitap yazarsa yazsın, nakli esas almayarak kendi yorumunu sokarsa, otomatik olarak zararlı olur. Biz tavsiye etmeyiz.
Bu hepimizde var. Günâhlarımız ve zamanın zulmetidir. Bütün bunların neticesinde de ibâdetlerde gevşeklik olur. Çâresi, istigfâr ve Lâ havle.. yi okumak, Hakîkat Kitâbevinin kitâplarını okumaktır. Hakîkat Kitâbevinin yayınladığı (Mektûbat)ı çok okumalıdır. Çünkü ihlâsı, gayreti artırır. Dolayısyla, harâmlardan ve mekrûhlardan da soğutur. Sâlih kimselerle görüşmeli, fâsık kimselerle görüşmemelidir.
Hayır. Ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbirisine gidilmemiştir. Beylerinin aldıkları feyzlerden hanımlar da istifâde ederlerdi. O şekildeydi.
Boynunuzu eğmeden, düz bir yere bakarak okunabilir. Bu uzun süreli olmaz, ama azar azar buna riâyet edilebilir.
Gitmemelidir. Allahü teâlânın kelâmına saygı gösterilmeyen yerde feyz ve bereket olmaz. Orada istifâde, ilm olmaz.
Yüz gülmese de insan baktığı zaman rahatlık hissetmelidir. İstiğfar ve lâ havle... okumakla, (İslâm Ahlâkı) ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin (Mektûbât) kitâbını çok okumak sûretiyle bu hâl kendiliğinden meydana gelir.
İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin bu konuda bildirdiği bir formül var. Çok net bir formül: (Günâhdan kurtulmak için, günâhdan kurtulmuş olanlarla beraber olmak lâzımdır. Onların kitâblarını okuyacağız. Meselâ imâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin kitâbını, Hakîkat kitâbevi yayınlarından (Mektûbat) tercümesini, imâm-ı Gazâlî hazretlerinin, yine Hakîkat kitâbevi yayınlarından (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbını okumalıdır. Din büyüklerinin kitâblarını okuyarak, istigfâra devâm ederek, inşâallahü teâlâ kurtuluruz.
İkisi birbirinden farklıdır. Hakîkat Kitâbevi, Fatihtedir, Darüşşefeka Caddesi üzerindedir. Cağaloğlunda da Serhend Kitâbevi vardır. Burası da Hakîkat Kitâbevinin yayınlarını (yani Ehl-i sünnet itikâdındaki kitâbları) satıyor. İstanbul dışındakiler, www.hakikatkitabevi.com veya www.osman-unlu.com adresine girerek Hakîkat Kitâbevinin kitâblarından sipariş verebilecekleri gibi, kendi bölgelerinde bulunan Türkiye gazetesi bürolarından da temin edebilirler.
Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn, Şevâhid-ün Nübüvve, Kıyâmet ve Âhıret, İngiliz Câsûsunun İ`tirâfları, Eshâb-ı Kirâm kitabı, Faideli Bilgiler kitabı, Cevâb Veremedi kitabını dört mezhepte ki kimseler de okuyabilir, bu kitaplarda ibadet bilgileri yok. Hatta Herkese Lazım olan iman kitabında itikat ve iman bilgileri anlatılıyor, onu bile diğer mezheplere uyan müslümanlar okuyabilir. İmam-ı Maturidi ve İmam-ı Eşari hazretleri itikatta iki imamımızdır, bunların arasında ictihad ayrılığı minimum 17-18 tanedir, bunları birleştirilince 2 ya da 3'e iniyor, zaten bunlarda orada ifade edilmiştir. Tam İlmihal Se’adeti Ebediyye'de ise ibadet bilgileri de anlatılıyor, Hanefi mezhebinde ki bir müslümanda İmam-ı Gazali hazretlerinin İhya ya da Kimyayı seadet kitabını okurken orda, gusül, abdest, namaz konularını okurken, bunlar Şafii mezhebine göre yazılmıştır demesi gerekiyor, bunu anlamak içinde kendi mezhebine ait doğru yazılmış bir ilmihal kitabını okuması gerekir. Yoksa biz bugüne kadar yanlış biliyormuşuz İmam-ı Şafii hazretleri böyle bildiriyor, bak ihyada böyle yazıyormuş diyerek kafası karışır. İmam-ı Şafii hazretlerine ait olan İhyayı Ulumuddin kitabında ahlaki bilgiler anlatılıyor, bunu 4 mezhepte ki müslümanlarda okuyabilir.
Evet. Hakîkat Kitâbevi sağlam olmayan kitâbı yayınlamamıştır. Bunların asılları da var, arabca ve farsçadır. Arzû eden, bunları da okuyabilir. Bunlar çeşitli dillere de tercüme edilmiştir. Türkçe olarak yayınlananlar da, zaten senedli ve kaynaklıdır. Hazırlayan zât, Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, hemen hemen her kitâbın önsözünde, (Bu kitâblarda bana âid bir şey söz konusu değil, köşeli parantez içerisine aldıklarımız da, bir başka âlimin bildirdiği diye oraya koyduk) buyuruyorlar. Bu kitâpların hepsi güvenilirdir, kaza namâzları, gusül konusunda bildirdikleri hüccetdir, seneddir, kesindir.
Bir harf, ya'nî bir mes'ele öğretenin kölesi olurum. Burada ilmin kıymeti bildiriliyor. Bu, edebdir. Hatta hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine bir gün çoban gelmiş, ayağa kalkıyorlar. Niçin diyorlar? "O bana bir konuda üstâdlık yaptı. Bilmediğim bir mes'eleyi bu çobandan öğrendim. Dolayısıyla o konuda bana üstâd oldu..." İlmin hâtırı için. İlm bu derece kıymetlidir. Ya bize bir kimse Ehl-i sünnet itikâdını, doğru olan fıkh bilgilerini, îmânı öğretir, doğru olan ilmihâl bilgilerini verirse, ki böyle bir zâtın hakkı nasıl ödenir? Mümkin değil. Meselâ seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri gelmiş, Hüseyn Hilmi Efendi'yi “rahmetullahi aleyh” yetiştirmiş. Hüseyn Hilmi Efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” de senelerce o kitâbları hâzırladı. O kitâblar vâsıtasıyla da insanlara doğru itikâd, doğru bilgiler verildi. Böyle bir zâtın hakkı ödenir mi? Cenâb-ı Hak, hiçbirimizi hâinlarden ve nankörlerden eylemesin, inşâallahü teâlâ.
Her âlimin üstünde bir âlim var. İlim sıfatı cenâb-ı Hakka âit. Zâtı gibi ilim sıfatı da sonsuzdur. Dolayısıyla Allahü teâlânın ilim sıfatı yanında peygamberler de dâhil olmak üzere herkes âcizdir.
Eğer Ehl-i sünnet itikâdı anlatılıyorsa, ilmihâl kitâpları okunuyorsa öyle toplantılara dîn öğrenilmek için gidilir. Yoksa oradan uzaklaşmalı, gitmemelidir.
Biz ibâdetlerimizi şartlarına uygun yaparız. Huşû ile ibâdet etme zevkini cenâb-ı Hak ihsân eder. Biz emredildiği şekilde şartlarına uyarız. (Mektûbât) kitâbını okumak ihlâsı artırır. Evliyâ-i kirâmın hayatlarını da okumalıdır.
Osmânlıca kitâplara geçmiş, (Et-tekrar-ü ahsen) diye. Eğitimde esâs olan tekrardır. Hareketlerin hâl hâlini alabilmesi için tekrar edilmesi gerekir. Bilginin de tekrar edilmesi gerekir. Tekrar ne kadar çoğalırsa, hatta başkasına anlatılırsa, o yerleşir. Zihninde kalıcı olur. Bu yol zamân ister. Hemen olmaz.
Var, onu tekrar tekrar okumak. İnsan hemen ilk okuduğu ve öğrendiği şeyi birden tatbike başlamaz. İstisnâları elbette ki vardır.
Harâmlardan, mekrûhlardan uzaklaştırır ve ihlâsı artırır. Mutlaka fâidesini görürsünüz. Yüzünüzü âhirete çevirir. Böyle bir kitâbı da tercüme eden, Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, çok yüksek bir zâttır. Bunu türkçeye aktarıyor. Çünki, Hüseyin Hilmi efendi nin “rahmetullahi teâlâ aleyh” hocası Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleridir. (Mektûbat)daki, İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretlerinin murâdını kavrıyor ve bunu türkçeye aktarıyor. Okuyan da, feyze kavuşuyor.
Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin “kuddise sirruh” isimleri sebebi ile kendisine izâfe edilmiş. Tarîkat isimleri, belli bir zâtın
ismine izâfeten verilegemiş. Ama aslında evliyâlık yoludur. Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” vâsıtasıyla, Peygamber efendimiz
“aleyhissalâtü vesselâm”, hazret-i Alinin kalbine akıttığı o nurlar, hazret-i Ali ““radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden sonra
evlâdlarından [Hazret-i Fâtıma “radıyallahü teâlâ anha” da buna dâhildir] sonra meselâ Ca’fer-i Sâdık hazretleri [Ehl-i beytin on
iki imâmındandır] vâsıtasıyla, sonra Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin “kuddise sirruh” vâsıtasyla bütün dünyâya hepsi hazret-i
Alinin mübarek kalbinden akan nurlar vâsıtasıyla yükselmiştir. Kıyâmete kadar evliyâlık yolunda yükselenlere ana trafo olarak
aynalık yapacak, buyruluyor. Bu yolda [evliyâlık yolunda] yükselen, meselâ İstanbulda Azîz Mahmûd-i Hüdâî hazretleri, Merkez
Efendi, Sümbül Sinan hazretleri gibi zâtlar hep bu yolda yükselmişler. Zamanla kendi yollarındaki bazı büyüklerin usülleri sebebi
ile farklı isimler almış. Ama Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin ismi ile beraber devam eden o yolun esasları, günümüze kadar
isim olarak gelmiş.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü anh” vâsıtasıyla da, Resûlullah efendimizin mübârek kalbinden akan nurlar bir silsile
yoluyla hep devam etmiş. Ca’fer-i Sâdık hazretlerinin bu yolu da ana trafodur. İmâm-ı a’zam hazretleri de onun sohbetinde
kemâle gelmiştir. Daha sonra meselâ Behâüddîn-i Buhârî hazretleri ile Nakşibendiyye diye anılagelmiştir. Ama bu yolun ismi de
nübüvvet yolu diye bildiriliyor. Bu yolda yetişenler, yanî hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin kalbi ile
gelen yoldan yetişenler de evliyâdır. Bunlarda vilâyet yolundakilerdeki gibi kerâmet gözükmez. Ancak bunları tanıyanlar bunların
kerâmetlerine şâhit olabilirler. Bunların vazîfesi de sünnet-i seniyyeyi, yanî islâmiyyeti yerleştirmek, yaymak diye anlatılıyor.
Bu isimler bugün kullanılıyor. Ama ne mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin buyurduğu şekilde, ne Şâh-ı Nakşibend
Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin buyurduğu şekilde hareket ediliyor. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin de hayatı ve kitâpları
meydandadır. Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin de hayatı ve buyurdukları da meydandadır. Bugün meselâ, Mevlevîlik adı altında,
mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin talebelerini yetiştirme konusundaki o usülleri sebebi ile o isimle anılagelmiştir. Mevlana
Celaleddin-i Rûmi hazretlerinin anlattıkları, tavsiye ettikleri, yaptıkları nerede ve bugün Mevlevîlik olarak icrâ edilenler nerede?
Kâdirîyim demek, Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin yolundayım demek, onu seviyorum demek, onun bildirdiğine itâat eden,
bildirdiklerini kabul eden demektir. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin (Fütûhülgayb) kitâbındaki hadîs-i şerîfte, (Kazaya kalan
namâz borcu olan kimsenin sünnetleri kabul olmaz) buyuruyor. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin ismini kullanarak yanlış yola
gidiliyor ve yanlış yol, kâdirîlik perdesi altında gizleniyor. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri başımızın tâcıdır. Ama o ismi kullanarak
sahtekârlık yapanlara söylüyoruz. Yanî, hakkı bâtılı ayırt edemeyenlere söylüyoruz. Kâdirîyim demekle Kâdirî olunmaz ki. Meselâ,
yüksek sesle zikir, Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin yolunda da, mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin yolunda da yoktur.
...bî leb-ü bî gâm mîgû, nâm-ı Rab! diye biten bir beyti var. Dilini damağına yapıştır ve Rabbinin ismini gizlice söyle!
Abdülkâdir-i Geylâni “kuddise sirruh” hazretlerinin yolunu sen değiştireceksin, adına da Kâdirî diyeceksin. Veyâhut da Şâh-ı
Nakşibend Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin yolunu değiştireceksin, adına da Nakşî diyeceksin. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
hazretlerinin yolunu değiştireceksin, adına Mevlevîlik diyeceksin. Yarın âhirette sâhip çıkarlar mı, senden davacı olmazlar mı?
Elbette ki olacaklar. Onun için öncelikle Ehl-i sünnet âlimleri tarafından yazılan hayatlarını okumak gerekir. Hatta bu konuda,
Türkiye gazetesinin okuyucusuna vermiş olduğu (Evliyâlar Ansiklopedisi) diye kitâplar var. Meselâ Abdülkâdir-i Geylâni “kuddise
sirruh” hazretlerinin hayatı uzun uzun anlatılmış. Oradan bir okumak gerekir. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri kimdir, yolu nedir,
ne istemiştir, ne tavsiye etmiştir? Onu okuduktan sonra bir de Kâdirî ismini kullananlara bakalım, uyuyor mu, uymuyor mu?
Ondan sonra yine Türkiye gazetesinin okuyucusuna vermiş olduğu (Evliyâlar Ansiklopedisi)nde, Behâüddîn-i Buhârî hazretlerinin
hayatı var. Nakşîlik ismini kullanarak yaptıkları, o zâtın hayatında var mı? O zât nasıl yaşamış, ne bildirmiş? Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî hazretlerinin hayatında da ney var mı, def var mı, semazen var mı, dümbelek var mı, sazlı cazlı şeyler var mı, ilâhiler
okunmuş mu?
Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri Ehl-i sünnetdir. Başlangıçta şâfiî mezhebinde idi, sonra hanbeli mezhebi zayıflayınca hanbeli
mezhebine geçti. Bu zâtların şâfiî, hanbeli mzhebine ittibâ etmeleri teberrükendir ve o zâtların isminin unutulmaması içindir.
Yoksa Abdülkadir-i Geylani “kuddise sirruh” hazretleri de ictihâd makâmında idi. İctihâdları önce imâm-ı Şâfiî hazretlerinin,
sonra imâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretlerinin ictihâdlarına uygun düştü, buyruluyor. Böyle büyük, yüksek bir zâtdır. Onları bizim
anlamamız mümkün değildir.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri de evlâd-ı Resûldür. Bir gün talebeleri sormuşlar. Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri mi, İmâm-ı
Rabbânî hazretleri mi? diye sormuşlar. Mübârek 3-4 saat Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerini anlatmış. (Bir bu kadar daha anlatsak,
yine onların büyüklüğünü bizim ifâde etmemiz mmkün değildir. Ama biz İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin âşığıyız) buyuruyorlar.
Dolayısıyla onlar islâmın kaleleridir. Evliyâlığın, kıyâmete kadar ana trafosudur. Böyle mübârek bir zâtdır. Ama onların yolu, Ehl-i
sünnet âlimlerinin bldirdiği yoldur. O yoldan ayrılıp da, o mübârek zâtın ismini kullananı helâk eder.
Okundukça, üzerimizdeki zulmet gider ve bu hissedilir. İşte bu, feyzin, nurun geldiğinin alâmetidir.
Bu rakam duyulunca herkes taaccüb ediyor, nasıl bunca meseleyi bileceğiz diyorlar. Halbuki işin aslı öyle değil. Bir abdestte bile yüzlerce mesele var. Farzı, sünneti, müstehabı, mendubu, müfsidi... Bunların hepsi ayrı birer mesele ve kendi içlerinde maddeler hâlinde... Bir abdestte bile takriben 50 mesele var. Eee bunun namazı var, guslü, teyemmümü var. Bunların yekûnu neredeyse 200 mesele ediyor. Setri avret, necasetten taharet, yeme içmenin adabı vs... (yemekte bile bir sürü mesele var. Yemeğin farzları, sünnetleri, müstehabları, mekruhları, derken elli meseleye yakın çıkıyor). Bu sebeple şaşırmaya gerek yok. Aynı şekilde orucun farzları, müfsidleri, müstehapları, mekruhları var. Haccın şartları, farzları, vacipleri, müstehapları, mendupları, mekruhları var. Kurban meselesi var. Kurban kimlere vacip, hangi hayvanlardan kurban olur vs. Zekat meselesi var. Nelerden verilir, kimlere verilir, ne miktarda verilir... Bunların hepsi ayrı ayrı mesele... Hayz ve nifas bilgileri var. Bey ve şira (alışveriş) bilgileri var, burada bile; sahih alışveriş, bâtıl alışveriş, fâsid alışveriş arasında meselelere ayrılmış. Feraiz meselesi var. Cenazeyi defin meselesi var. İtikad meselesi var. Devir ve iskat meselesi var. Bunun için defalarca Tam ilmihal Se'adeti ebediyye kitabı her evde bulunmalı, mutlaka okunmalı diyoruz. Zira bütün bu meseleler, bu kitapta toplanmış. Bu kitabın yazarı Hüseyin Hilmi Işık hazretleri, bu kitabı hazırlamalarına rağmen; "Benim önceliğim bu kitabı (Tam İlmihali) okumak. İkincisi okuduğunu anlamak. Üçüncüsü bu anladığımızla amel etmek. Dördüncüsü bu bilgileri herkese yaymak" buyuruyorlar. Bu kitabı okuduğun hâlde anlayamadın. Bir daha oku. 2. defa oku. Yine anlayamadın 3.defa oku. Anlayana kadar tekrar edilmesi gerektiği bildiriliyor. İlim öğrenmek böyledir.
Hüseyin Hilmi Işık hazretleri bir talebesine;
"Kardeşim kitapları okuyor musunuz?" diye sormuşlar.
"Okuyorum efendim", demiş.
"Ne okuyorsunuz kardeşim",
"İslam Âhlakı",
"Kaç defa okudunuz",
"1 Defa" deyince,
"Maşaallah kardeşim. Biz 20 sefer okuduk, hâlâ anlayamadığımız yerler var. Siz ise bir seferde hepsini anlamışsınız" buyurmuşlar. Tam ilmihal kitabı dikkatlice okunur, içindekiler anlaşılırsa 200 bin mesele hatta ziyadesi öğrenilmiş olur.
Küfür, Allahü teâlânın emirlerinden herhangibirisini inkâr etmek, Onun Peygamberini veyâ bildirdiğini kabul etmemek, inkâr etmektir. Kâfir olunur. Meselâ kâfirlerin ibâdet olarak yaptıkları dîni günlerine iştirâk edilse küfür pisliği bulaşır. Buna tövbe edilmezse, Cehenneme gidilir.
Var tabiî. Meselâ, imâm-ı Ahmed ibni Hanbel hazretlerinin, imâm-ı Mâlik hazretlerinin, imâm-ı Şâfi’î hazretlerinin var. Bunlar sağlamdır. Piyâsadaki olanları [adam oturmuş, kendine göre tercüme etmiş] tavsiyye etmeyiz.
Meâl okumak çok tehlikelidir. Meâl de okumuyorlar, tercüme okuyorlar. Çünkü Türkiyede meâl yok. Meâl diye ortaya sürenler de, kendi indî görüşlerini anlatıyorlar. Allahü teâlânın murâdı anlatılmıyor. Meselâ, (Tefsîr-i Mevâkıf) meâldir. Osmânlıcadır. Okunabilir, ama piyasadakilerin hiçbirini tasvib etmeyiz. Hele bir araya gelindiği zaman, böyle meâl okuyarak, Kur'ân tercümesi okuyarak din öğrenilmez. Bu, mezhebsizlerin takip ettiği bir yoldur. Hadîs-i şerîflerden de din öğrenilmez. Çünkü âyet-i kerîmede, murâd-ı ilâhi söz konusudur. Yani Allahü teâlânın, o âyet-i kerîmede neyi murâd ettiğini biz bilmiyoruz. Dolayısyla oradaki murâdı, Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” hadîs-i şerîfle açıklıyor. Hadîs-i şerîfler, Kur'ân-ı kerimin tefsiridir. Hadîs-i şerîfler de belli bir noktaya kadar açıklıyor. Ondan sonra müctehid âlimler devreye giriyor.
(Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) veyâ (İslâm Ahlâkı) mutlaka okunmalıdır.
Sünnete uygun olan sakalı hiçbir sebep yok iken kazımak haramdır. Alay ediliyor ise, (Ya Rabbi! Senin dinine hizmet edebilmek, çoluk çocuğun nafakasını temin etmek için diyerek sakalı tıraş ettirmek haram da değildir, caizdir.
(Mektûbat)ı okumak, insanı harâmlar soğutuyor, ihlâsını artırıyor. Kur'ân-ı kerîm okumak çok sevâbdır. Namâzda okuyacak kadar ezberinde olanın, hâfız olmaktansa, fıkıh bilgilerini öğrenmenin daha evlâ olduğu kitâplarda geçiyor. Kur'ân-ı kerîm okumak, sünnetdir, müstehâbdır. Ama fıkıh bilgilerini okumak farzdır.
İmâm-ı Rabbâni “kuddise sirruh” hazretleri o zamanda bulunan kitâplardan, bir araya geldiğiniz zaman şunu şunu okuyun buyuruyorlar. Şu anda, İmâm-ı Rabbâni “kuddise sirruh” hazretlerinin buyurdukları dâhil, bir araya toplanmış kitâp olarak (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) var. Artık onlara gerek yok. Zaten o bahsedilen kitâplar da arabî kitâplardır.
(Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını alıp, nasıl bir yol izlenmiş diye iyice bir bakarsınız. Bu konuda (Dürr-ül-muhtâr)da, (ibni Âbidîn)de, (Halebî-i kebîr)de deniyor ki... diye naklin nasıl olduğunu görürsünüz. Sonra piyasadaki bir ilmihâl kitâbına bakarsınız. Nerden aldığını, sayfasını belirtmemiş ise, nakli esas almıyor demektir. Ne şekilde olursa olsun ve kim yazarsa yazsın böyle kitâblara i’tibâr edilmez.
Bir kimse, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını alsın, önüne koysun. Yani nasıl bir yol izlenmiş, takip edilmiş baksın. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)de diyor ki, [Bu konuda (Dürr-ül-muhtar)da deniyor ki, bu konuda (İbni Âbidîn)de deniyor ki, bu konuda (Halebî-i kebîr)de deniyor ki...]. Nakil böyle oluyor demek ki. Sonra gidelim piyâsadaki bir ilmihâl kitâbını açalım. Yazılanlar nereden alınmış? Dolayısıyla nereden aldığını ve sayfasını belirtmemiş ise, nakli esâs almıyor demektir. Dolayısıyla öyle kitâplara itibâr edilmez. Ne şekilde olursa olsun ve kim yazarsa yazsın. Dinde lâzım olanların hepsi bildirilmiş. Yeni bir şey ilâve edilmez ve çıkarılmaz. Biz kendimizi dînin kalıplarına uyduracağız.
(Kıyâmet ve Âhıret) kitâbında kabir ve âhıret hâlleri, ölüm anındaki hâlleri hâtırladıkça korkuyorsunuz. Bu korku sebebi ile namaz kılıyorsunuz. Yapılan ibâdetlerde elbette bir menfaat var. Kitâplarda, Cennet ümidi ve Cehennem korkusu ile ibâdet yapmak câizdir deniyor. Bu şekilde ibâdet yapmanın herhangi bir mahzuru söz konusu değildir.
Tarîkat adı altında faâliyet gösterenler var. Nakşî geçinenlere bakıyorsunuz, o nakşibendiyye büyükleri ile zerre kadar alâkaları yok. Tarîkat kelime olarak yol demekdir. Mezheb de yol demekdir. İkisi de arabca bir kelimedir. Mezheb, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde bildirilen hükümleri, maddeler hâlinde bildiren yoldur. Tarîkat büyükleri de, bu hükümleri insanlara severek yaptırmaya çalışıyorlar.
Önce îmân bilgisi, ehl-i sünnet itikâdı, sonra harâmlar öğrenilip bunlar sakınılır, ondan sonra farzlar öğrenilir. Sonra tahrîmi mekrûhlar, sonra vâcibler. Kur'ân-ı kerîmden de namâzda okuyacak kadar sûreleri öğrenmek önceliktir. Bunlar öğrenildikten sonra Kur'ân-ı kerim öğrenilir, sonra ezber yapılabilir.
Arkadaş temîni, seçimi. Diyelim ki, insan türünden arkadaş bulamazsanız, [internet, gazete, televizyon; bunların hepsi arkadaştır.] kitâp. Meselâ evde hiçbir şey yok, mutlaka (Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye) temîn edeceksiniz. (Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye) kitâbına nefs düşmândır. Bütün nefsler düşmândır. Çünkü, orda nefsin gıdâları bildiriliyor ve bunların yapılmasının insanı felâkete götüreceği yazılıdır. (Namâz kıl!, Oruç tut!) bu sözler Ehl-i sünnet âlimlerinin sözleridir. Bunlar da, hâlisdir, tertemizdir. Allah rızâsı içindir. Okunduğu zamân rûhlara tesîr eder. Rûhlar beslenir. Rûh beslenince nefs zayıflar. Nefs zayıfladıkça, insan ibâdetleri yapmaya başlar. Nefs kuvvetlenirse; namâz kılınamaz, harâmdan sakınılamaz, yalan söylemeye devâm eder. Çünkü Allahü teâlâ yaratırken, her mahlûkunun rızkını yaratmış. Nefsin rızkı da harâmlardır, günâhlardır, mekrûhlardır. Dolayısıyla nefs, ona saldıracak, onu temîn edecektir. Duâ edeceksiniz. Cenâb-ı Hak, Ehl-i sünnet itikâdında müslümânlar nasîb eder. Onlara muhabbet ihsân eder. Beraber, üç-beş kişi, (Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye)yi okumaya başlarsa, sohbet olur. Sohbetde de, o kitâpda anılan, ismi geçen islâm âlimlerinin, din büyüklerinin hepsinin de rûhaniyyeti oraya gelir. Oraya gelince de nefs kıpırdayamaz. Buna [okumaya] devâm edilirse, bu büyüklerin rûhaniyyetinden istifâde için, hergün bağlantı kurulmaya devâm edilecek olursa, o büyüklerin yaptığının aynısını yapamayız, ama onlar gibi kılamasak da namâz kılmaya başlarız. Namâza devâm sağlanır, harâmlardan sakınmaya devâm edersiniz. Diyelim ki, birini başardık, öbürleri de peşinden gelebilir. Onun için böyle bir arkadaş grubu aramak lâzım.
Rabıta, bağlantı, irtibat kurmak demektir. Allahü teâlânın sevdikleri ile rabıta yapacağız. Bid'at ehli birinin kitabı okunursa, otomatik olarak onun kalbi ile bağlantıya geçilir ve bid'at ehlinin kalbinde ne varsa, okuyanın kalbine akar. Bir müddet sonra aynı o adam gibi düşünmeye ve söylemeye başlanır. Ama Ehl-i sünnet âlimlerinin, meselâ imâm-ı Rabbâni hazretlerinin (Mektûbat)ı okununca, İmâm-ı Rabbâni “kuddise sirruh” hazretlerinin kalbi ile bizim kalbimiz bağlantıya geçer ve İmâm-ı Rabbâni “kuddise sirruh” hazretlerinin kalbindeki nur, feyz kalbimize akar. Bir müddet sonra düşüncelerimiz, görüşlerimiz, o nurlar vâsıtasıyla şeffaf olur.
Allahü teâlâya ulaşmak, Allahü teâlâya kavuşmak kelimelerin bazan Ehl-i sünnet âlimleri kullanmışlar. Ama orada izahatlar var. Allahü teâlânın rızasına kavuşmak şekliyle anlatıyorlar. Fakat konunun içinde geçiyor. Müstakil olarak, Allahü teâlâya ulaşmak tâbiri kullanıldığı zaman çok yanlış olur.
Ulaşmak, belli bir zaman diliminde, belli bir yere gitmektir. Meselâ Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm Mirâc gecesinde, Mescid-i aksâdan Mescid- i harâma ve oradan yedi kat göklere [Ka'be kavseyn, belli bir yere] götürüldü. Bu zaman diliminde yaratılmış mahlûkatı geçti, âhirete geçirildi. Ondan sonra zaman, mekân mefhumu olmadı. Onun için de Ehl-i sünnet âlimlerinden bazı Mirâcı anlatırken, Mirâc akıl değil, îmâm işidir buyuruyorlar. Cenâb-ı Hakkın kudretine inanılırsa mesele biter ve orada aklı zorlamaya da lüzum yok.
Gidilmez. Şimdi mealciler türedi. Bunlar mezhebsizliğe götürür. Bir şey söylendiği zaman, (Kur'anda var mı?) diyecekler.
Evet, Reşahat kıymetli bir kitaptır. Ama şu anda Hakikat Kitabevinin yayınlamış olduğu kitaplarda lazım olan bilgilerin hepsi aktarılmıştır. Mesela, (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)de lazım olan bütün bilgiler var. Buna ilaveten, (İslam Ahlakı), (Faideli Bilgiler), (Herkese Lazım Olan İman), (Hak Sözün Vesikaları), (Cevab Veremedi), (Kıymetsiz Yazılar), (İngiliz Casusu), (Şevahid-ün Nübüvve), (Menakıb-ı Çihar Yar-i Güzin) halledildi de, bu mu kaldı? Bu kitaplara Hüseyin Hilmi efendi “rahmetullahi teala aleyh” bir ömür vermiştir.
Eski Urfa müftülerinden Halil Gönenç hocanın var.
Mehmet Can'ın hazırladığı küçük bir ilmihal var. Daha tafsilatlı olarak Halil Gönenç hocanın yazmış olduğu şafii ilmihali var.
Şâfii mezhebinde bir çok ilmihâl kitâbı yazılmış. Halil Gönenç hocanın yazmış olduğu bir ilmihâl kitâbı var. Onu temin eder ve öğrenebilirsiniz.
iyâsada bayağı şâfiî ilmihâli var, ama mufassalı [tafsîlâtlı olarak anlatanı] eski Urfa müftüsü Halil Gönenç hocanın, (Büyük Şafii İlmihali) diye var. Bizim bugüne kadarki gördüğümüz, latin harfleri ile yazılmış olan şafiî ilmihâlleri içerisinde en genişidir. Bunun dışında belki vardır, ama biz görmedik.
Hakîkat Kitâbevinin yayınlamış olduğu (İslâm Ahlâkı) kitâbının, (Huccet-ül-islâm) ilmihâli kısmının son maddelerinde şâfiî mezhebinin gusül, abdest ve namâzı, ana hatları itibâri ile anlatılıyor. Buradaki bilgiler sağlamdır, istifâde edilebilir.
Mehmet Can Hoca’nın ve Halil Gönenç'in Şafii ilmihallerini tavsiye etmiştik. Bu ilmihal kitaplarını okuyanlar, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye'de ki hassasiyeti, tavsiye ettiğiniz bu kitaplarda göremiyoruz diyorlar, söyledikleri doğru. Hüseyin Hilmi Efendi (rahmetullahi teala aleyh) hazretlerinin üstadı Abdülhâkim-i Arvâsi hazretleridir, onun da üstadı Seyyid Fehim hazretleri, onun da üstadı Seyyid Taha-i Hakkâri hazretleriyle birlikte silsile yoluyla Muhammed Aleyhisselatü vesselam efendilerimize dayanıyor yani üstadları sağlam, bir de Cenab-ı Hak bunları üstün yaratmıştır. Bizim bu âlimlere yetişmeye kapasitemiz yetmez. Birde şu var: Hilmi Efendi (rahmetullahi teala aleyh) Tam ilmihal Se’adeti Ebediyye'de çok yerde burası Şafii mezhebine göre böyledir, maliki mezhebine göre şöyledir diye nakil etmiştir, aslında bunlar okunsa bile bu mezhebe uyanlar rahatça amel edebilir, gusül abdest ve namazda kendilerini kurtarabilir. İslam ahlakı kitabının son kısmında Maliki ve Şafii mezhebinin Gusül, Abdest ve Namazda ki farzlarını ve müfsidlerini ayrıca nakil etmiştir.
(Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı, Ehl-i sünnet yolunu, itikâdını anlatıyor. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı okundukça, yanlış söyleyenlerin içyüzü meydana çıkıyor. İtikâdı bozuk, zındık veyâ mezhebsiz olanların kim oldukları meydana çıkıyor. Tarîkat adı altında faaliyet gösterip de, şeyh postuna oturanların içyüzü ortaya çıkıyor. Onun için bu şekildeki cemâat veyâ cemiyyetler, bu kitâbı okutturmuyorlar.
Dolayısıyla, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı Ehl-i sünnet itikâdını anlatıyor. Hanefi mezhebine göre, kaynakları ile beraber yazılmıştır. Piyâsada yazılan hiçbir ilmihâl kitâbı, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) gibi kaynaklı değildir. Dolayısıyla bu kitâp, mutlaka okunmalı. Dünyâda rahat etmek ve ebedî seâdete kavuşmak için mutlaka okumalıdır. Çünkü, bu kitâp rehberdir. İtikâdı bozuk olanlar, buna elbette ki (hayır) diyeceklerdir.
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Evlâd-ı Resûldür. Seyyid Fehîm-i Arvâsînin “kuddise sirruh” hazretlerinin talebesidir. Aynı zamânda akrabâsıdır. Hüseyn Hilmi efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” üstâdıdır. Necip Fâzıl Kısakürek'in de aynı şekilde üstâdıdır. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri hakkında, (Hakîkat Kitâbevi)nin yayınlamış olduğu, (Eshâb-ı kirâm) kitâbında geniş bilgi var. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbında da aynı şekilde o bilgi mevcûttur. Bir de, Türkiye gazetesinin yayınlamış olduğu, (Evliyâlar Ansiklopedisi) var. O (Evliyâlar Ansiklopedisi)nde de, çok geniş bir şekilde seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin hayâtı, çektiği sıkıntılar, Vandan İstanbula gelişleri, o hicretleri, o hicrette gelirken verdikleri zâiyatlar, [çünkü kalabalık bir grub hâlinde çıkıp, yolda vefât edenler oldu] İstanbula gelmesi, İstanbulda talebe yetiştirmeye başlaması, daha sonra Menemen hâdisesine bulaştırılması, Ankarada ikâmet etmeye mecbûr edilmesi... ve Ankaradayken de âhirete intikâl etme durumu söz konusu olmuştur. Şu anda, Ankaranın Bağlum nâhiyesinde medfûndur. İstanbula hicret buyurduktan sonra çok talebe yetiştirmiştir. Bu yetiştirdiği talebeler içerisinde, gözde talebesi Hüseyn Hilmi efendidir “rahmetullahi teâlâ aleyh”. Hüseyn Hilmi efendi de, hocası seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinden öğrendiklerini, dinlediklerini kitâplar hâlinde neşr etmiştir. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı ve diğer kitâplar, hep hocası, üstâdı seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin anlattıkları, bildirdikleri, kaynak olarak gösterdiği kitâplardan toplanmış bilgilerdir. Dolayısıyla seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerini tanımak, anlamak, Onun yolunda bulunmak isteyen (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını, (İslâm ahlâkı) kitâbını almalı, okumalıdır. Meselâ seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, (Mızraklı ilmihâl) için, (Bu kitâbı yazan zât sâlih bir zât imiş. Okuyana tesîr eder, faydalı olur, istifâde eder) buyurmuşlar. Dolayısıyla Hüseyn Hilmi efendi de “rahmetullahi teâlâ aleyh”, hocasının bu sözü üzerine bu kitâbı Osmanlıcadan alıp, (İslâm ahlâkı) kitâbının içinde, hem ahlâk bilgilerini veren (Berîka) kitâbından alınmış, hem de Süleymân bin Cezâ hazretlerinin (Eyyühel veled) kitâbını alarak müştereken basmıştır. Hüseyn Hilmi efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyorlar ki, (Bu kitâplarda mevcût olan bilgilerin hepsini, hocam seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinden hep dinledim, öğrendim. Ama insanlar muknî olsun, iknâ olsun diye ömrüm bu bilgilere sened aramakla geçti).
Osmanlı döneminde medreseler, mektebler, dergâhlar çok yaygındı. Câmilerin herbiri de medrese şeklinde faaliyet gösteriyordu. Her câmide de doğru fıkıh bilgileri veriliyordu. Daha sonra Osmanlının yıkılışından, İslâm dünyasının parçalanmasından sonra, Türkiye dâhil olmak üzere diğer İslâm dünyaları da paramparça oldu. Sonra baktılar dinsiz olmayacak, türediler çıktı, onlar rehber olmaya kalktı.
İnsanlar câhil kaldılar, fıkıh bilgilerinden yoksun kaldılar. Doğru fıkıh bilgileri açığa çıkınca, insanların yanlışı açığa çıkınca, (Bu nereden çıktı?) diyorlar. Fıkıh bilgilerinden yoksun olarak yetişen bir kimse, âile büyüklerinden gördüğü, duyduğunu din diye zannediyor. Hatta hazret-i Mehdi zamanında, Medinedeki bir âlim, bid'atleri savunacak, onları din diye anlatacak, hazret-i Mehdi bunların yanlış olduğunu söyleyince, bu adam, (Bu bizim dinimizi değiştiriyor!) diyecekmiş. Hazret-i Mehdinin de o din adamının cezâsını vereceği kitâplarda yazılmış ve bildirilmiş.
Bugün, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) veya (İslâm Ahlâkı) kitabını okuyup, oradaki bilgileri aktarınca, adamların tuhafına gidiyor. İslâmiyyet nakil dînidir, selim olan akla uygundur.
Allahü teâlâ Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden, kıyâmete kadar doğru ve hak üzere bir cemaat hep bulunduracak. Bu cemaat de Allahü teâlânın dilediği noktaya kadar bu hizmetlere devam edecek. Ehl-i sünnet itikâdını anlatmaya, yaymaya devam edecek. Biz Ehl-i sünnetiz, Ehl-i sünneti anlatıyoruz, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından nakil yapıyoruz.
Din nakildir, yorum değildir. Nakil edilecek de Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarıdır diyoruz. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) böyle bir kitaptır. (İslâm Ahlâkı) ve Hakîkat Kitâbevinin yayınlamış olduğu bütün kitaplar da bu özelliktedir.
Nefs içeride kuvvetlidir. Çevreniz, arkadaşlarınız da nefsine tâbi olanlar ise, böyle arkadaşların arasında bulunduğunuz müddetçe de zor olur. Meselâ kitaplarda anlatılırken buyuruluyor ki, (İyi kimselerle beraber olun). Dolayısıyla bunlarla beraber olunca nefsinize gâlip gelirsiniz. Kitapları okursanız, iyi arkadaşları arayıp onlarla beraber olursanız, kısa zamanda kurtulursunuz.
Bizim haberimiz olmadan basıldı, yoksa içindeki bilgiler gazetede yayınlananlardır. Kendimiz oturup kitâp yazmadık.
Yazarı, İmâm-ı Gazâlî hazretleridir “rahmetullahi teâlâ aleyh”. Hakîkat Kitâbevi tarafından dilimize aktarılmış. Kitâbın orjinal ismi (Dürret-ül-fâhire)dir.
Bunun sebebi nefsten kaynaklanıyor. Bu kitaplar nefsin düşmanıdır. Bunun için nefs feryad eder. Çünkü onlar okundukça nefsin rızkı kesilecek. Okumaya devam etmelidir.
Bir kimse tek başına kitâp okumuş olsa, kitâp okumuş olur, istifâde eder. Ama iki-üç kişi bir araya gelmiş olsa, birisi okusa diğerleri dinlemiş olsa, sohbet olur. Sohbetteki istifâde, tek başına okumaktan daha fazladır. Dinlemeyi de kaçırmamalıdır. Bir kimse kitâp okuduğu zamân hem gözleri de ibâdet yapmış olur, hem de kulaklar dinlemiş olur. Bu imkân yok ise, meselâ (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) dâhil olmak üzere Hakîkat Kitâbevi, yayınladığı bütün kitâpların hepsini sesli olarak okutturdu. www.hakikatkitabevi.com.tr' a da koydu. www.huzurpinari.com'da da var. Buradan da girip, bunların da seslileri dinlenebilir. Kendi bilgisayarımıza da indirebiliriz. Her zamân dinlenebilir. Elbette ki faydalıdır.
Bir kişi okur, diğerleri dinlerse o zaman sohbet olur. Tek başına olan sohbet olmaz. Kitâp okumak, sohbetin yarısıdır.
Bazı yerlerde o tavsiye edilmiş, men edilmemiş. Her dînî konulardan ve sohbetten sonra (Sübhâne Rabbike Rabbil’-izzeti ammâ yasıfûn ve selâmün alelmürselîn velhamdü-lillâhi Rabbil’âlemîn)nin okunması tavsiye edilmiş, hadîs-i şerîfde de bildirilmiş.
Arkasında fihristi var, orada yazıyor. O ismin de hâl tercemesi var. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) böyle bir özelliğe sâhibdir. Dolayısıyla, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbında ismi geçen kitâbların sâhibleri, yazarları, telîf edenleri, biyografileri, [nerede yaşamışdır, nerede vefât etmişdir, ilmi, seviyesi hakkında bilgi] verilmektedir. Daha da geniş bilgi için, Türkiye gazetesinin vermiş olduğu (Evliyâlar Ansiklopedisi)nde bu âlimlerin hayâtları derinlemesine vardır. Oradan da bunlar temîn edilebilir.
(Tam ilmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı, hanefi mezhebinin temel fıkıh kitâbı olan İbni Âbidîn esas alınarak hazırlanmıştır. Bini aşkın islâm âliminin kitâbından bilgiler nakledilmiştir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarından nakli esas almıştır. (Tam ilmihâl Se'âdet-i Ebediyye)yi hazırlayan zâtın, (Hüseyin Hilmi Efendinin “rahmetullahi teâlâ aleyh”) kendi yorumu, görüşü değildir. Köşeli parantezle açıklanan bazı yerler de, diğer islâm âlimlerinin kitâblarından alınarak konmuştur. Dolayısıyla (Tam ilmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbının özelliği, husûsiyyeti nakli esas alması, Ehl-i sünnet i’tikâdını anlatmasıdır. İlk elli, yüz sayfalarında i’tikâd bilgileri anlatılır. Ondan sonra da bir müslümana lâzım olacak bütün fıkıh bilgileri, namaz, oruç, zekât, hac, (Bunlar ibâdât kısmı) sonra bey’ ve şirâ, (muâmelât kısmı) hayz ve nifâs bahsi, ferâiz bahsi ve okunması gereken duâlar, sihir, nazar, büyü dâhil hepsi vardır. Ayrıca birçok islâm âliminin ve meşhur olan kimselerin hayatları da bu kitâbda vardır. Hüseyin Hilmi Efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” bu kitâblara ömrünü vermiştir. Başka bir kaynağa gitmeye gerek yoktur.
(Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye) kitabında yorum yok. Elmalı tefsirinden, (Mezahib-il-erbe’a)dan misal gösterilmiş, Müncid ismindeki lügat kitabından da ne anlama geldiği bildirilmiş. Ayet-i kerime ve hadis-i şerifler de zikredilmiş. İbni Abidin de zaten yankının ne olduğu uzun uzun bildiriliyor. Bütün bu nakillere rağmen yorum deniyorsa.. Hoparlörün caiz olduğuna dair bir tane delil yok. Sıkışıldığı zaman, (Peygamber efendimiz de olsa idi bunu yapardı!). O zaman haşa, Peygamber efendimiz “aleyhissalâtü vesselâm” yalan söylemiş oluyor. (Dünyanın başlangıcından sonuna kadar olmuş olacak her şeyi Rabbim Bana bildirdi. Ben bildirilmesi lazım olanları size bildirdim) buyuruyor. Ehl-i sünnet alimleri üstünü çizerek buyuruyorlar ki, (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin vazifesi tebliğ idi. Bildirilmesi lazım olan her şeyi bildirdi. Aksi hâlde eksi olur, noksan olur). O zaman Resûlullah efendimiz, ileride böyle âlet çıkacak, kullanın buyururdu. Böyle bir şey olmadığına göre, demek ki yalan söylüyorlar.
Yorumu kendileri yapıyorlar, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)yi suçluyorlar. Tabii, doğrunun düşmanı çok olur. Îmân kıymetlidir, hele îmânın içinde olan ehl-i sünnet itikâdı daha da kıymetlidir. Buna sahip olunca, düşmanı da çok olur. Yolumuza, biz anlatmaya da devam edeceğiz.
Tarikat kaldıysa girsin. Tarikat yol demektir, mezhepte yol demektir. Yoksa bunlar islamiyyetten ayrı birşey değiller. Mezhepler, Kuran-ı kerimde ve hadisi şeriflerde ki ahkamı yani yapılacak ve sakınılacak olan şeyleri bildirir. Tarikat ise, mesela, tarikat büyükleri de Behaddin-i Buhari hazretleri, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi zâtlarda bu mezhep imamlarının Kuran-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerden çıkardığı hükümleri insanlara zevkle, şevkle aşkla yapmalarını temin etmektir, bugün böyle birşey yok ki, Bugün gel bizim derneğe sana 5000 tesbih verdim, önceki yaptıklarının hepsini sildim, hele zenginse yapılmadık iş kalmıyor.Alimi alim tanır, veliyi veli tanır dolasıyla ittiba edilecek, gidilecek bir yer yok.
Tarîkat denilen, rehberdir. Eşkiyâ olana teslim olunmaz. Eşkiyâ sarık sarabilir, sakalda bırakabilir, cübbe de giyebilir. (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) kitâbını iyi okuyan bir kimse, bir kimsenin eşkiyâ mı, gerçekden Allah adamımı olduğunu hemen anlar. Mutlaka tanır. Çünkü alt yapısı oluşacak. Bu tip kâtı’ı tarîk olan, yol kesen, yani eşkiyâ olan kimseler, (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye) gibi kitâpların okutulmasını katiyyen istemezler.
Tasavvuf dinden ayrı bir şey değildir. Sekiz ana ilim vardır. Bunlardan bir tanesi de ilm-i ahlâktır. Bunun diğer adı ilm-i tasavvuftur.
Uygun değildir. Fıkıh bilgisi öğrenmeden, tefsîr ve hadîs öğrenmek iflâs alâmetidir.
Âyet-i kerîmeler, hadîs-i şerîfler geçiyor. Bağlantı hâlinde olmuş olsa bile, ona o anda hürmet ve saygı göstermek gerekir. Bağlantı bitince koymanın herhangi bir mahzuru söz konusu değildir. Aşağıya mümkün mertebe indirmemeye gayret edin.
Okunabilirse de, göz oradaki görüntüye takılabilir. Okunan şey zihinde kalmaz. Mümkün mertebe başka bir şeyle meşgul olmamaya çalışmalıdır. Kendimizi ona vermeliyiz.
Biz bunları anlayamayız. Dört mezhebin temel fıkh kitâbları var. Biz genellikle hanefî mezhebininkini anlatıyoruz. Hanefî mezhebinde, temel fıkh kitâbları içerisinde, esâs sırayı alan (İbni Âbidîn) var. İbni Âbidîn hazretleri hepsini içerisine almış. Kendisi altıncı dereceden müctehiddir. O kitâbı okuyabilmek ve anlayabilmek için altıncı derecede müctehid olmak lâzımdır.
Biz bunları anlayamayız. Dört mezhebin temel fıkh kitâbları var. Biz genellikle hanefî mezhebininkini anlatıyoruz. Hanefî mezhebinde, temel fıkh kitâbları içerisinde, esâs sırayı alan (İbni Âbidîn) var. İbni Âbidîn hazretleri hepsini içerisine almış. Kendisi altıncı dereceden müctehiddir. O kitâbı okuyabilmek ve anlayabilmek için altıncı derecede müctehid olmak lâzımdır.
Okursunuz. Bir Fâtiha, üç İhlâs okuyarak ve daha önceden okunanlar varsa bunlar hediye edilir.
Tabiî, okuyabilir. Kadınlar, [Kur'an-ı kerîmin bizzat arabî yazılan aslı] mushafa el dokunamazlar ve o yazılış şeklini okuyamazlar. Meâlini okuyabilirler. Hadîs-i şerîfleri de tutabilir ve okuyabilirler.
Kendinize lâzım olan ilmihâl bilgileri farz-ı ayndır. Kur'ân-ı kerîmi namâzda okuyacak kadar öğrenmek ve ezberlemek farz-ı ayndır. Ama ilmihâlini [gusül, abdest, namâz, alış-veriş bilgisi..] kendinize lâzım olacak kadar öğrenmek farz-ı ayndır. Öncelik o zamân ilmihâl bilgisidir. Onları öğrenir, zamânınız kalırsa Kur'ân-ı kerîm de okuyabilirsiniz.
İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretleri açık net, üstünü çizerek buyuruyor ki, (O gün herhangi birşey yapmamalı). Putperestler veyâhud da hırıstiyanlar çılgınca eğleniyorlar, Allahü teâlâya isyân ediyorlar. (Biz de toplanalım, sohbet edelim, va’z-ı nasîhat edelim, mevlîd okuyalım). Bu da bid'atdir. Hiçbir kıymet ve değer verilmeyecek. Hatta özel olarak da bir şey satın alınmayacak. Normal hergün aldığımız ne ise o. Özel bir şey almayacağız, değer vermeyeceğiz. Nevruz, noel ve mihrican, bu üç gün putperestlerden geçmedir. Bunlar kâfirlerin bayramlarıdır. Bunlara değer vermek, kıymet vermek küfür olur. Şakası yok bu işin.
İnsan kendi başına da hâfız olabilir. Özel olarak, hanım bir hoca efendi bulabilirseniz, orada da olabilirsiniz. İlle de zorlamayın. Meselâ Kur'ân-ı kerîmde ezberlenecek yerleri ezberler, onun dışında da (Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye)yi çok güzel bir şekilde okuyun. Böylece, kendi hem cinsiniz olan kadınlara fıkh bilgileri verirsiniz.