Şâh-ı Nakşibend Behaeddîn-i Buhârî “rahmetullahi aleyh” hazretleri buyurdu ki;
Yolun esâsı, kalbe teveccühtür. Kalp ile de, Allahü teâlâ’ya teveccühtür. Kalp ile çok zikr etmektir. Farz ve sünnetleri edâ etmektir. Yemek, içmek, giymek ve oturmakta, işlerde ve âdetlerde orta derecede olmaktır. Kalbi kötü düşüncelerden, vesveseden korumaktır. Kendisine rehber olan âlimin sohbetini ganîmet bilmektir. Hocasının huzûrunda iken ve uzakta iken edebe uymaktır. Bu yoldan maksat ve ele geçen şey; Allahü teâlâ’nın devâmlı huzûrunda olmaktır. Eshâb-ı kirâm zamânında buna “ihsân” denilmişti. Bu yolda ilerleme esnâsında; nefsin arzûlarını yok etmek, nûrlara ve hâllere gömülmek, fenâ ve bekâ makâmlarına ulaşmak, üstün ahlâk ile ahlâklanmak gibi on makâm ele geçer.
İyi bil ki, mürşitlerin, yol göstericilerin kılıcı, kınından çıkmış yalın bir kılıçtır. Ama mürşit merhamet sahibidir. Kimseye kılıç vurmaz. İnsanlardan belâsını arayanlar gelip kendilerini o kılıca vururlar.